LATİN EZGİLERİ - *ATATÜRK KÖŞESİ

                                                                         
   

                                            
  “BENİM DOĞUM GÜNÜM
  19 MAYIS 1919”

         
                                                   


    BENİM NAÇİZ VÜCUDUM ELBET BİR GÜN TOPRAK OLACAKTIR

FAKAT 

    TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLELEBET PAYİDAR KALACAKTIR!..

                         
                             *******************                                                                    

"Dersimiz Atatürk" 

Halit Ergenç’in Atatürk rolünü üstlendiği, yılın iddialıyapımlarından ‘Dersimiz Atatürk" filmi gösterimde. Senaryosunu ‘Çılgın Türkler’ ve
‘Diriliş’ kitaplarıyla çok konuşulan yazar Turgut Özakman’ın kaleme aldığı, yönetmenliğini ve yapımcılığını Hamdi Alkan’ın üstlendiği, ‘Dersimiz Atatürk’ filminin çekimleri başladı. Başrollerini Halit Ergenç, Çetin Tekindor ve Batuhan Karacakaya’nın paylaştığı filmde, Haliç
Ergenç, Mustafa Kemal Atatürk rolünü üstlendi. Atatürk’ü en doğru ve yalın şekilde anlatmayı amaçlayan yapımda, filme ismini veren dersin hocasını yani ‘Tarihçi Dede’yi usta oyuncu Çetin Tekindor oynuyor. Çocuk ve gençleri hedef alan bu yapımda belgeler ve kanıtlar filmin
ana omurgasını oluşturuyor. Masalsı bir dille anlatılan filmin senaristi Turgut Özakman, projeyle ilgili olarak, “Birliğimizi, dirliğimizi, geleceğimizi korumak için herkese gerçek Atatürk’ü anlatmak zorundayız. ‘Dersimiz: Atatürk’ bu büyük ödevin bir adımıdır” diyor. Tarihçi Özakman, Can Dündar’ın çektiği ‘Mustafa’ filmindeki bazı sahneleri eleştirmişti

FİLMİN HİKAYESİ

FİLM, ilkokul 5. sınıfta okuyan bir grup çocuğun, Atatürk’ü daha iyi anlamaları için verilen ödevle başlıyor. ‘Tarihçi Dede’ fantastik bir dille çocuklara gerçek Atatürk’ü anlatıyor.,

Kaynak: HT MAGAZİN
                                                      


         Türkiye İş Bankası reklamı



EY HOCA, BİR FATİHA DA ATATÜRK’E OKU!

Elinden düşmüyorsa Kuranı kerim
Allah Allah diye inlerse camilerim
Ay yıldızla süslenirse göklerim
Bunu mümkün kılan Atatürk’ün ruhuna Fatiha

Müslüman mı kalırdın sen Atatürk olmasa
Yedi düvel geldi üstüne seni boğmaya
Nefesin mi kalacaktı senin yaşamaya
Hayatını kurtarana Atatürk’e bir Fatiha

Bayram namazını kabul olsun
Duaların hep yerini bulsun
Aman abdestin tamam olsun
Bayramı yaşatan Atatürk’e bir Fatiha

Ayırım yapma birlik tut herkesi
Sen nasıl bileceksin içimi
Atatürk de ayırmadı vatanı senli benli
Bizi birlik yapan Atatürk’e bir Fatiha

Atatürk’ün ismini niye veremedin bir camiye
Allah kurtarıcılara ne diyor iyi oku hoca
Atatürk’e göre bir ayet yok mu ki Kuran da
Seni kafire muhtaç etmeyen Atatürk’e Fatiha

Atatürk’ün ki Müslüman kılıcı değil miydi
Atatürk’e sahip çıkmıyorsun ermeni miydi
Kafir bile Atatürk’ün huzurunda eğildi
Kafire dur diyen Atatürk’e bir Fatiha

Tüm kandillerde dolar camilerimiz
Okunur dualarımız ilahilerimiz
On kasımda olmaz mı mevlidimiz
Ruhu şad olan Atatürk’e bir Fatiha

Günde beş vakitte dilindedir Allah
Kuranı kerimi hatim etmişsin maşallah
Atatürk’e de bir Fatiha okursun inşallah
Sana maaş veren Atatürk’e bir Fatiha

Cemaate anlat Atatürk’ü ey hoca
Neler yapmış Müslüman için cihana
Allah Allah diye saldırdı düşmana
Müslüman evladı Atatürk’e bir Fatiha

Cennetin kapısı açık mıdır Atatürk’e ey hoca
Katledilmekten kurtarmışsa bunca halkı
Anadolu da savunmuşsa Müslüman’ı
Atatürk’e askerlerine gazilerine bir Fatiha

Türküm Atatürkçüyüm hem de Müslüman’ım
Böyledir benim değişmez inancım
Bu söylediklerimi iyi dinle sende hoca
Türk ulusunu ayakta tutan Atatürk’e bir Fatiha

Atatürk’ü bir Müslüman görmüyorsan
Bizi kurtardığına da inanmıyorsan
Vicdanının sesini dinlemiyorsan
Okuma yarım inancınla Atatürk’e Fatiha

Dedene sor Atatürk’ü nasıldı kimdi
Senin dedende Atatürk’e inandı güvendi
Dedende sağ olsaydı sana neler derdi
Yetmiş milyondan Atatürk’e okunur Fatiha

Yatağında gece rahat yatıyorsan
Allah’ına her gün dua ediyorsan
Atatürk’ün ülkesinden rızık alıyorsan
Müslüman’ım diye geziyorsan Atatürk’e Fatiha

Atatürk’ün ihtiyacımı var sandın senin duana
Atatürk de hesabını verdi çoktan Allaha
İçinden gelmiyorsa kendini sakın zorlama
Zorla okunmaz ulu önder Atatürk’e Fatiha

Yinede helalleşelim gel senle hoca
Kul hakkıyla çıkmayayım Allah katına
Atatürk’ün hakkı sende yok mu acaba
Vicdanından oku bir Atatürk’e Fatiha

Yazan: YILMAZ GÜLÜMSER -TOKAT / ZİLE

*********************
YIL 1910....

FRANSIZLAR YENİ İCAT BİR UÇAĞI TANITMAK İÇİN DÜZENLENEN GÖSTERİYE TÜM ÜLKELERDEN ASKERİ TEMSİLCİLER ÇAĞIRMIŞLAR. 

DÖNEMİN OSMANLI HÜKÜMETİNE DE DAVETİYE GÖNDERİLMİŞ... 

HÜKÜMET  TEKNOLOJİYE OLDUKÇA MERAKLI OLAN ALİ RIZA 
PAŞA 'YI GÖNDERMEK  KARARI ALMIŞ...VE DERHAL SARAYA ÇAĞIRMIŞLAR...

KENDİSİNE FRANSIZLAR'IN BULUŞUNDAN BAHSETMİŞLER VE OSMANLI'YI TEMSİLEN GİTMESİNİ İSTEMİŞLER... 

'YALNIZ' DEMİŞLER PAŞA YA 'DAVETİYE  2 KİŞİLİK YANINA
1 KİŞİ DAHA ALABİLİRSİN.. ONU DA SEN BELİRLE'  

ALİ RIZA PAŞA BİRAZ DÜŞÜNMÜŞ VE ' BİR DELİKANLI VAR
ONU GÖTÜREYİM' DEMİŞ...

NEYSE ALİ RIZA PAŞA VE DELİKANLI DEDİĞİ 29 YAŞINDAKİ
GENÇ SUBAY BİRLİKTE PARİS'E GİTMİŞLER.... 

VE BULUŞUN GÖSTERİLECEĞİ GÜN KALABALIK MEYDAN
VE PİST HERKES MERAKLA BEKLİYOR.. DERKEN PİLOT HAZIRLIKLARINI YAPIYOR...

ÜSTÜ NE MONT GİYİYOR BİR DE GÖZLÜK TAKIYOR...UÇAK HAVALANIYOR. .. PERENDELER TAKLALAR MANEVRALAR
MÜTHİŞ BİR GÖSTERİ... PİSTE İNİYOR... ALKIŞLAR ARASINDA
İNİYOR UÇAKTAN..

HERKES HAYRANLIK İÇERSİNDE VE ŞAŞKIN DURUMDA....

GÖSTERİNİN İKİNCİ BÖLÜMÜNDE BİR YETKİLİ PİLOTUN
ARKASINDA ONA EŞLİK EDEBİLECEK BİR GÖNÜLLÜ
İSTİYOR..  'CESARETİ OLAN VARMI?' DİYE SORUYOR.. 

BİZİM
DELİKANLI ATILIYOR.. BEN BEN... 

TAMAM, DENİYOR VE DELİKANLIYA GÖZLÜK VE MONT
VERİLİYOR...

DELİ KANLI MONTU GİYİYOR GÖZLÜĞÜ TAKIYOR.. KALABALIKTAN SIYRILMAK ÜZERE İKEN ALİ RIZA PAŞA KOLUNDAN TUTUYOR.. 

BOŞVER SEN BİNME BIRAK BAŞKASI BİNSİN DİYOR.....

DERKEN BİR BAŞKASI BİNİYOR UÇAĞA..UÇAK HAVALANIYOR  DELİKANLI ÖFKELİ PAŞA YA ...

GÖSTERİ BAŞLIYOR YENİDEN PERENDELER MANEVRALAR... DERKEN UÇAK BİRDEN ALEV TOPUNA DÖNÜYOR VE
BÜYÜK BİR GÜRÜLTÜYLE PİSTE ÇAKILIYOR, PİLOT VE
ARKASINDA Kİ  ADAM ÖLÜYOR,
 

DELİKANLI, ALİ RIZA PAŞAYA BAKIYOR HAYRETLER İÇİNDE... 

PAŞA MAĞRUR VE MUTLU  DELİKANLIYI KURTARDIĞI İÇİN...

BU GENÇ SUBAY; 

KOLAĞASI MUSTAFA KEMAL
..


*****************************







                 
                                  Prof. İlknur Güntürkün Kalıpçı


Araştırmacı yazar Prof. İlknur Güntürkün Kalıpçı'nın bir 
konferansta yaptığı konuşmasının tam metni:



İÇİMİZDEN BİRİ :
ATATÜRK
 
 
HEPİMİZİN BİLDİĞİ GİBİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK,
DÜNYA DÖNEMİNİN LİDERLERİ
İÇERİSİNDEN 21 NCİ
wYÜZYILA GEÇEBİLEN TEK LİDERDİR. 

ÜSTELİK DİĞER LİDERLER KENDİ HALKLARI
TARAFINDAN
YOK EDİLMEMİN ACISINI YAŞAMIŞKEN, O HALA HALKININ VE DÜNYANIN NABZINDA EN
BÜYÜK CANLILIĞIYLA, SEVGİSİYLE, SAYGISIYLA HALA YAŞAYABİLEN DÜNYADAKİ TEK LİDER.
ÖNEMLİ OLANDA SANIRIM, YAŞARKEN ÖLMEK DEĞİL,
ÖLDÜKTEN SONRA DA BU KADAR UZUN
SÜRE CANLI KALABİLMEYİ BAŞARMAK DEĞİL MİDİR?
 
ATATÜRK’Ü BİZ HEP TARİHE MAL OLMUŞ YÖNLERİYLE
TANIDIK:
 
ASKER ATATÜRK YA DA DEVLET ADAMI ATATÜRK
OLARAK.

BU VERDİĞİM ÖRNEK DÜNYADA TEK OLAN ÖRNEKTİR.
ZATEN HERHALDE BİR BAŞKASINA DA RASTLAMAMIZ
MÜMKÜN DEĞİL. 

EN BÜYÜK DÜŞMANI; HANİ ŞU ORDULARINI DENİZE
DÖKTÜĞÜ DÜŞMANI, YUNAN BAŞKOMUTANI TRİKOPİS.
HİÇBİR ZORLAMA OLMADAN, HİÇBİR BASKI OLMADAN
HER CUMHURİYET BAYRAMI ATİNA’DAKİ TÜRK BÜYÜKELÇİLİĞİNE GİDİYOR TRİKOPİS, ATATÜRK’ÜN
RESMİNİN ÖNÜNE GEÇİYOR VE SAYGI DURUŞUNDA BULUNUYOR. 

BÖYLE BİR SAYGIYI EN BÜYÜK DÜŞMANINDA
UYANDIRABİLEN BİR MUSTAFA KEMAL.
 
 
YIL 1938, GENERAL MCARTHUR’UN EN ZOR, EN PROBLEMLİ,
EN BUHRANLI DÖNEMİ. BİRDEN ÇOK SIKILIR VE YANINDA
DURAN YÜZ YİRMİDEN FAZLA KİŞİYE DÖNER VE AYNEN
ŞÖYLE DER:
ŞU ANDA HİÇBİRİNİZİ DEĞİL, BÜYÜK İSTİDADI İLE
MUSTAFA KEMAL’İ GÖRMEK İÇİN NELER VERMEZDİM
” DEDİRTEN O BÜYÜK ÖZLEMİ VE ONU OLUŞTURABİLEN
MUSTAFA KEMAL’İ.
YA DA, YIL 1938. BİR İRAN’LI ŞAİR BİR TAHRAN GAZETESİNE ÖLÜMÜ ÜZERİNE BİR ŞİİR YAZAR.
İŞTE O ŞİİRİN İKİ MISRASINI SİZLERLE PAYLAŞMAK İSTİYORUM. DİYOR Kİ;
ALLAH BİR ÜLKEYE YARDIM ETMEK İSTERSE ONUN
ELİNDEN TUTMAK İSTERSE BAŞINA MUSTAFA KEMAL
GİBİ LİDER GETİRİR.
” DİZELERİNDEKİ BU KISKANÇLIĞI OLUŞTURABİLEN MUSTAFA KEMAL.
 
YIL 1976, UNESCO ÜYELERİNE BİR ÖNERİYLE GELİR. ÖNERİ PAKETİNDEKİ BİR CÜMLEYİ SİZLERE OKUMAK İSTİYORUM.
DİYOR Kİ ”BU GÜN UNESCO’NUN ÜZERİNDE ÇALIŞTIĞI
BÜTÜN
PROJELERİN İSİM BABASI MUSTAFA KEMAL’DİR.
ÖNERİ NEDİR ? ÖNERİ İSE ONUN DOĞUMUNUN YÜZÜNCÜ YILINDA, 152 ÜYESİ VARDI UNESCO’NUN 152 ÜLKENİN DEVLETLERİ AYNI ANDA KUTLASIN ÖNERİSİDİR. BİRDEN
İSVEÇ DELEGESİ AYAĞA KALKAR VE ŞÖYLE SÖYLER:
NE YANİ DÜNYADA BU KADAR DEVLET ADAMI VAR
HEPSİNİN DOĞUM GÜNÜNÜ BÖYLE KUTLAYACAK MIYIZ?
” ŞEKLİNDEKİ KİNAYELİ SÖZLERİNE, RUS DELEGESİ AYAĞA FIRLAR YUMRUĞUNU MASAYA VURUR VE 152 ÜLKENİN DELEGELERİNE AYNEN ŞÖYLE SÖYLER;
GENÇ DELEGE ARKADAŞIM HATIRLATMAK İSTERİM Kİ ATATÜRK ÖYLE DÜNYADAKİ HERHANGİ BİR LİDER
DEĞİLDİR, BIRAKIN ONU BİR YIL ANMAYI HER ÜLKE
HER PROBLEMİMİZDE ÇARE OLARAK ARAMALIYIZ

SÖZLERİNİ DÖKTÜRTEBİLEN BİR MUSTAFA KEMAL.
SONRA NEMİ OLUR?
UNESCO TARİHİNDE İLK VE TEKDİR HİÇ NEGATİF OY YOK,
HİÇ ÇEKİMSER OY YOK 152 ÜLKE ŞU
METNE İMZA ATAR; HANİ İSVEÇ DELEGESİ DEMİŞTİ YA
“NE YANİ” DİYE. O İSVEÇ DELEGESİ BU İMZANIN ATILDIĞI
GÜN MİKROFONA GELİR VE AYNEN ŞUNLARI SÖYLER;
BEN ATATÜRK’Ü İNCELEDİM BÜTÜN ÜLKELERDEN
ÖZÜR DİLİYOR İLK İMZAYI BEN ATIYORUM
” DİYECEKTİR.
 
İŞTE O MUHTEŞEM BELGE DİYOR Kİ;
 
 
“ ATATÜRK KİMDİR; ATATÜRK ULULARARASI ANLAYIŞ,
İŞBİRLİĞİ, BARIŞ
YOLUNDA ÇABA GÖSTERMİŞ ÜSTÜN KİŞİ, OLAĞANÜSTÜ DEVRİMLER
GERÇEKLEŞTİRMİŞ BİR İNKİLAPÇI, SÖMÜRGECİLİK VE YAYILMACILIĞA KARŞI SAVAŞAN İLK ÖNDER, İNSAN
HAKLARINA SAYGILI, DÜNYA BARIŞININ ÖNCÜSÜ, BÜTÜN
YAŞAMI BOYUNCA İNSANLAR ARASINDA RENK, DİL, DİN, IRK AYIRIMI GÖSTERMEYEN, EŞİ OLMAYAN DEVLET ADAMI, TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN KURUCUSU”
VAR MI BÖYLE BİR METİN! BİR FİLOZOF DERKİ “BİR ÜLKE
İÇİN KISTAS ARADIĞINIZ ZAMAN O ÜLKENİN EN BÜYÜK LİDERİNİ GÖZDEN GEÇİRİN
” ŞU ANDA KISTAS ARAYAN ÜLKELERE SANIYORUM
BUNDAN DAHA İYİ BİR METİN GÖSTEREMEYİZ. İŞTE BU METİN
152 ÜLKE TARAFINDAN İMZALANMIŞTIR. EŞİ OLMAYAN DEVLET ADAMI METNİ. PEKİ DAHA SONRA NE OLMUŞTUR; 151
ÜLKEDE HEMEN HEMEN BİR YIL BOYUNCA HER YERDE BU METNİ GÖREBİLİRİZ, SORUYORSUNUZ BANA
O BİR ÜLKE KİM? İŞTE O ÜLKENİN ADINI VERMEYE BENİM DİLİM MAALESEF VARMIYOR.
 
HADİ GELİN HAİTİ’YE GİDELİM. YIL 1996, HAİTİ
CUMHURBAŞKANI ÖLÜR. BİR VASİYET BIRAKMIŞTIR.
HAİTİ’YE BAKTIM HARİTADA BİR KUTUP KADAR UZAK
ÜLKE. HAİTİ CUMHURBAŞKANI 1996 DA ÖLDÜĞÜNDE
VASİYETİ AÇILIR. VASİYETİNDE MEZAR TAŞINA YAZILMASI
İÇİN BİR METİN BIRAKMIŞTIR. HAİTİ CUMHURBAŞKANININ
BUGÜN MEZAR TAŞINDA YAZAN HİTABEYİ SİZLERE OKUMAK İSTİYORUM. DİYOR Kİ “BÜTÜN ÖMRÜM BOYUNCA
TÜRKİYE’NİN LİDERİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’Ü ANLAMIŞ
VE UYGULAMIŞ OLMAKTAN DOLAYI MUTLU ÖLDÜM
PEKİ YILLAR BİR ŞEY DEĞİŞTİRİR Mİ? HAYIR. 2000 YILINDA
BİZİM MEDYANIN KAÇIRDIĞI BİR BİLGİ VAR, ABD BAŞKANI MİLENYUM MESAJINI VERİYOR. MESAJIN BİR YERİNDE
AYNEN ŞUNLARI
SÖYLER; “BUGÜN MİLENYUMUN HİÇ ŞÜPHE YOKTUR Kİ
TEK DEVLET ADAMI MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’TÜR.
ÇÜNKÜ O YILIN DEĞİL ASRIN LİDERİ OLABİLMEYİ
BAŞARMIŞ TEK LİDERDİR
.”
 
2000 DE ABD BAŞKANINA İŞTE BU GERÇEĞİ DE İFADE ETTİREBİLEN BİR MUSTAFA KEMAL VAR.
ASKER MUSTAFA KEMAL’İN, DEVLET ADAMI MUSTAFA
KEMAL’İN ÇOK DIŞINDA BİR MUSTAFA KEMAL.
2003 DE BİR ŞEY DEĞİŞTİ Mİ?, 2004? HAYIR.
 
2004 DE BİR KONFERANS VERİYORUM BİRDEN BİR
HANIMEFENDİ AYAĞA FIRLADI. DEDİ Kİ “BEN NORVEÇLİYİM
VE ŞU ANDA NORVEÇ’TE ÇOK SIK
KULLANDIĞIMIZ BİR DEYİM VAR, BU DEYİMİN ANLAMINI ANLADIM” DEDİ. HANIMEFENDİ “NEDİR O DEYİM” DEDİM. “NORVEÇÇE’DE “ATATÜRK GİBİ DÜŞÜNMEK” DEYİMİ VAR.
ÇOK SIK KULLANIRIZ BU DEYİMİ” ”NERELERDE KULLANIRSINIZ” DEDİĞİMDE “HANİ BİR PROBLEM
VERİRİZ
ÇÖZ DİYE O DA TEMBELLİK EDER ÇÖZMEZ. DERİZ Kİ
ONA BU PROBLEMİN MUTLAKA ÇÖZÜMÜ VAR. BİRDE
ATATÜRK GİBİ DÜŞÜN
”.
 
O GÜN OTELİME GELDİM TELEVİZYONU AÇTIM O KADAR
ÇOK KİŞİYE BİR DE ATATÜRK GİBİ DÜŞÜN DEDİĞİMİ HATIRLIYORUM Kİ GALİBA NORVEÇÇE’DEN ÇOK BİZİM
DİLİMİZİN BU DEYİME FAZLASIYLA İHTİYACI VAR DİYE DÜŞÜNMEDEN DE EDEMEDİM.
 
BİR İNGİLİZ GAZETECİ ATATÜRK’LE BİR RÖPORTAJ
YAPAR. RÖPORTAJINI AMERİKAN BÜYÜK KÜTÜPHANESİNDEN BULUP GETİRTTİM VE BİR YERİNDE MUSTAFA KEMAL’E
ŞÖYLE SORAR GAZETECİ; ”BİRLEŞMİŞ MİLLETLERE ÜYE OLMAYI DÜŞÜNÜYOR MUSUNUZ?” MUSTAFA KEMAL’İN
CEVABI AYNEN ŞÖYLE :
ŞARTLARIMIZI KOYARIZ. KABULLERİNE BAĞLI. BİZ
MÜRACAAT ETMEYİZ ÜYE OLMAK İÇİN. EĞER DAVET
GELİRSE DÜŞÜNÜRÜZ
”. EVET, BİRLEŞMİŞ MİLLETLER
SADECE TÜRKİYE’Yİ DAVET
EDEBİLMEK İÇİN YASASINI DEĞİŞTİRİR VE İLK DAVET
EDİLEN ÜLKE OLUR MUSTAFA KEMAL’İN ÜLKESİ,
TÜRKİYESİ BİRLEŞMİŞ MİLLETLERE. SANIYORUM ONDAN
FEYZ ALACAĞIMIZ ÇOK ŞEY VAR ASLINDA
MUSTAFA KEMAL’DEN. AMA BU ARADA 2005’DE DAHA YENİ
İKİ ÜÇ GÜN ÖNCE YABANCI GAZETEYİ OKUYORUM. SÜR
MANŞET BÜYÜK PUNTOLARLA ŞU BAŞLIĞI ATMIŞ “BU GÜN ORTADOĞU’YA DÜZİNELERLE ATATÜRK LAZIM”. DEDİM
YAZARA ATATÜRK ‘Ü HİÇ TANIMIYOR HERHALDE. DÜZİNEYE
HİÇ GEREK YOK TEK BİR TANESİ DE YETERDİ ASLINDA.
 
ÖRNEK VERMEYE DEVAM EDERSEM İNANIN KONFERANS
BÖYLE BİTER. FİLİPİNLERDEN ÇİN’E
KADAR O KADAR ÇOK ÖRNEK VAR Kİ. AMA GÖRDÜK
1925’DE 1938’DE 1996’DA 2000’DE 2005’DE
HER ÜLKEDEN, HER CİNSTEN, HER STATÜDEN İNSANIN ÖZLEMLE, SEVGİYLE, SAYGIYLA ARADIĞI AMA
BİZİM OLAN BİR MUSTAFA KEMAL’DEN BAHSEDİYORUZ.
BU GÜN TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK SORUNU
NEDİR? DERSEM CEVAP OLARAK KULAĞIMA GELENLER ŞUNLAR; EKONOMİ DİYORSUNUZ İŞSİZLİK
DİYORSUNUZ. AMA BENCE TÜRKİYE’NİN ÇOK ÖNEMLİ BİR PROBLEMİ VAR O PROBLEMİ ÇÖZERSEK
TÜRKİYE EKONOMİYİ DE ÇÖZER TÜRKİYE İŞSİZLİĞİ DE ÇÖZER. EVET TÜRKİYE’DE LİDER YETİŞTİRME
SORUNU VAR.
 
LİDER DEYİNCE DE NEDENSE HEP SİYASİ LİDER ANLIYORUZ
BEN ONDAN BAHSETMİYORUM,
BENİM LİDER DEDİĞİM ÇOK KAPSAMLI BİR KAVRAM. YOKSA İÇERSİNDEKİ TEK BİR TERİMDİR SİYASİ
LİDER VEYA SOSYAL LİDER. AMA LİDER DEDİĞİM ZAMAN BEN ASRIN LİDERİ DÜNYA LİDERİNDEN
BAHSEDİYORUM. İŞTE BÖYLE LİDERLERE İHTİYACIMIZ VAR.
BEN ŞİMDİ SORACAĞIM SİZE ŞU ANDA
KARŞIMDA PEK ÇOK GENÇ ARKADAŞIM OTURUYOR. BUNLARDAN BİR TANESİNİN BİR KAÇ DÖNEM
SONRASININ CUMHURBAŞKANI, GENELKURMAY BAŞKANI
YADA BAŞBAKANI, MALİYE BAKANI
YADA EVİNİN ANNE BABASI OLMADIĞINI BANA İDDİA EDEBİLİR MİSİNİZ? BELKİ SİZSİNİZ, AMA
BİLİNİZ Kİ İŞTE BUGÜN SİZLERLE PAYLAŞACAĞIM KONU
ASRIN LİDERİ, DÜNYA LİDERİ YADA LİDER
OLMANIN KÜÇÜK SIRLARINI ATATÜRK’LE SİZİNLE PAYLAŞACAĞIM.
 
İLK SIRRIMIZ; ATATÜRK TAMAM ARKADAŞIM BEN TOPRAKLARINIZI KURTARDIM ASKERİ BİR
DEHAYIM DEYİP YERİNE ÇEKİLMEMİŞ HEMEN ASKER
ELBİSESİNİ ÇIKARTIP SİVİL ELBİSESİNİ GİYMİŞ
VE İNANIR MISINIZ SINIRLARINI HANGİ SINIRIN LİDERİ İSE
O SINIRLARIN İÇERİSİNDE NE VAR İSE AMA
NE VAR İSE TAŞINDAN TOPRAĞINA HEPSİNİN AMA
HEPSİNİN SORUMLULUĞUNU OMUZLARINDA
HİSSETMİŞTİR DE ONUN İÇİN MUSTAFA KEMAL BUGÜN
DÜNYA LİDERİDİR. NASIL MI ?
 
ATATÜRK’Ü AĞLARKEN TARİH ÇOK ENDER TESPİT
ETMİŞTİR. 25 YILLIK ARAŞTIRMACIYIM, 7 TESPİTİM OLDU.
İLKİ ÇANAKKALE’DE TOPÇU ATIŞIMIZ BAŞLADIĞI SIRADA DÖKTÜĞÜ GÖZYAŞIDIR, BİR
DİĞERİ İSE HEPİMİZİN BİLDİĞİ BİR HİKAYE AMA BEN YİNE
DE ANLATACAĞIM.
 
O GÜNÜN ANKARASI KURAK, ÇORAK BİR KÖY. ÇANKAYA’DAN MECLİSE GELİRKEN YOL ÜZERİNDE SADECE AMA SADECE
BİR
TEK İĞDE AĞACI VARMIŞ. ATATÜRK O İĞDE AĞACININ ÖNÜNDEN GEÇİŞLERİNDE ARABASINI DURDURURMUŞ,
İNERMİŞ VE O İĞDE AĞACINA SELAM VERİRMİŞ. “AMAN DEMİŞLER PAŞAM NE
YAPIYORSUNUZ BÖYLE?”, “EEE O DEMİŞ YEDİĞİM MEYVENİN, SIĞINDIĞIM GÖLGENİN, SOLUDUĞUM HAVANIN BİR NEFERİ.
EN AZ DİĞER NEFERLER KADAR BUNUN DA SELAMA HAKKI VAR
”. YANİ “NİYE ŞAŞIRIYORSUNUZ?” DER GİBİYMİŞ. VE BİR
GÜN YANINDA BULUNAN ARKADAŞINA “İŞTE BU BENİM...” DERKEN BİR DE BAKIYOR AĞAÇ YOK ORTADA HEMEN
İNİYOR “NE YAPTINIZ BU AĞACA” DİYOR. “PAŞAM”
DİYORLAR “YOLU GENİŞLETMEK İÇİN MECBURDUK KESTİK
O AĞACI
”. “YAHU DİYOR BİR TEK BANA SORAYDINIZ BU
AĞACI KURTARACAK BİR YOLU MUTLAKA BULURDUM

DİYOR.
DAHA FAZLA DAYANAMIYOR, ARABASINA BİNİYOR, ŞOFÖRÜNÜN VE ARKADAŞININ GÖZÜ ÖNÜNDE HÜNGÜR HÜNGÜR AĞLAMAYA BAŞLIYOR. BİR TEK İĞDE AĞACI İÇİN
Mİ DERSİNİZ? HAYIR. ÇOK ZOR
ŞARTLARDA KURTARDIĞI BU TOPRAKLARDA YETİŞEN
BİR CANLIDIR VE LİDERİ OLDUĞU İÇİN DE BU TOPRAKLARIN
DA O İĞDE AĞACININ DA SORUMLULUĞU MUSTAFA KEMAL’İN OMUZLARINDADIR DA
ONUN İÇİN.
 
GALİBA ŞİMDİ ANLATACAĞIM İNANILMAZ PROJEYİ DE O GÜN DÜŞÜNMEYE BAŞLADI. HANİ
BİR DAHA BÖYLE BİR ŞEYLE KARŞILAŞABİLİRSEM NASIL MÜDAHALE EDEBİLİRİM” DİYE. ÇOK DEĞİL
DOĞA KATLİAMI, EN KOLAY YAPTIĞIMIZ KATLİAM.
 
YIL 1930 ATATÜRK YALOVA KÖŞKÜNE DOĞRU ÇIKMAKTA.
BİR DE BAKAR BİR BAHÇIVAN KOCA BİR ÇINAR AĞACINI KESMEK ÜZEREDİR. “YAHU” DER “SEN HAYATINDA HİÇ
BÖYLE BİR AĞAÇ
YETİŞTİRDİN Mİ Kİ? KESMEYE MUKTEDİR GÖRÜYORSUN KENDİNİ VE NİYE ?” DER. BAHÇIVAN DERKİ; “PAŞAM ÇINAR AĞACININ KÖKLERİ KÖŞKÜN TEMELİNİ KALDIRDI,
YAPRAKLARI DA KÖŞKÜN
PENCERELERİNE MÜDAHALE EDİYOR. YA KÖŞKÜ KAYBEDECEĞİZ YA AĞACI KESECEĞİZ. ONUNİÇİN DE
KUSURA BAKMAYIN AMA BİZ AĞACI KESİYORUZ
”.
BİR AN DÜŞÜNÜR; “HAYIR GEREKİRSE
KÖŞKÜ AĞAÇTAN UZAKLAŞTIRIRIZ” DER. DERLER Kİ BU
GÜN MUSTAFA KEMAL BİR HOŞ. NE DEMEK KÖŞKÜ TUTUP
DA AĞAÇTAN UZAKLAŞTIRMAK? AMA İNANIR MISINIZ
MÜHENDİS DEĞİL, MİMAR DEĞİL,
ZİRAATÇI DEĞİL AMA NE YAPAR BİLİYOR MUSUNUZ? İSTANBUL’DAKİ KÖPRÜ ALTINDAKİ TRAMVAY RAYLARINI YALOVA’YA TAŞITIR. KÖŞKÜ HİÇ YIKMADAN OLDUĞU GİBİ TUTARAK KENDİSİ DE KAZMA
KÜREK TEMELİNİ KAZAR VE KÖŞKÜN ALTINA TRAMVAY RAYLARINI DÖŞEYEREK KÖŞKÜ AĞAÇTAN 4 METRE 80
SANTİM KENARA ÇEKEREK HALA CUMHURİYETİMİZ GİBİ
AYAKTA DURMAKTA OLAN ÇINAR
AĞACININ KURTULUŞUNU TEMİN EDER.
 
YIL 1930. DÜNYA ÇEVRE LAFINI NE ZAMAN ETMEYE BAŞLADI? 1980 DEN SONRA. 1980
DEN ÖNCE, 1930 YILINDA DÜNYAYA SOMUT BİR ÇEVRE DERSİ VERMEKTEDİR MUSTAFA KEMAL
ASLINDA. AMA, BİRAZ ACI PARANTEZLERİM OLACAK BU KONFERANSIMDA. İLK ACI PARANTEZİMİ
ATATÜRK KİMDİR BELGESİYLE AÇMIŞTIM, İKİNCİ ACI PARANTEZİM BURADA OLACAK. HADİ GELİN MART 1996 YA GİDELİM YANİ GÜNÜMÜZE YAKIN BİR GÜN. “ATATÜRK VE
TÜRK KADINI” KONULU TİYATROLU KONFERANSIMI 25
GENÇLE SUNUYORUM. 25 GENÇLE BİRLİKTE PROVA
YAPTIK, YORULDUK, OTURDUK, TELEVİZYONU AÇTIK.
İKİNCİ HABER OLARAK 6 DAKİKA MÜDDETLE VE 5 KERE GÖRÜNTÜ ZUMLANMAK ÜZERE ÖNEMLİ BİR HABER VERİLDİ TELEVİZYONDA. HABERİ AYNEN AKTARIYORUM, DİYORDU Kİ :
 
AMERİKA DA ESKİ BİR ÜNLÜ BİR MÜZİKAL HİÇ YIKILMADAN DÜNYADA İLK KEZ UYGULANAN BİR YÖNTEMLE RAYLAR ÜZERİNDE İKİ METRE KENARA ÇEKİLEREK YERİNE YENİ
BİR BİNANIN YAPILDIĞI
” HABERİYDİ. DÜNYADA İLK KEZ LAFI
DA BEŞ KERE EDİLDİ. GENÇLERDEN BİRİ KALKTI BANA NE
DEDİ BİLİYOR MUSUNUZ? “YA ÖĞRETMENİM BİZ TARİHE PEK
BİR DALDIK. BAKIN EL ALEM NELER YAPIYOR? TEKNİK, MEDENİYET BİRAZ DA ONLARA BAKSAK
” DİYİNCE ARŞİVİMDE 1930’DA
ATATÜRK’ÜN BU İŞİ YAPARKEN ÇEKİLMİŞ RESİMLERİ, RAYLAR ÜZERİNDEKİ ÇEKİLEN RESİMLERİ
GÖSTERDİM KENDİLERİNE VE DEDİM Kİ ”ŞU ANDA NE SÖYLEYECEKSİNİZ BANA?”. BİR GENÇ KALKTI
NE DEDİ BİLİYOR MUSUNUZ? “YA ÖĞRETMENİM SUÇ BİZDE Mİ? BİZ BU KONUYU İLK DEFA SİZDEN
DUYUYORUZ, SİZDEN GÖRÜYORUZ BU RESİMLERİ”. AMA O HABERİ BUGÜN MİLYONLARCA TÜRK GENCİ
İZLEDİ VE OTURDULAR 25 GENÇ, BU HABERİ VEREN TELEVİZYONA BİR FAKS ÇEKTİLER. FAKSTA AYNEN
ŞU YAZIYORDU “İKİNCİ HABER OLARAK 6 DAKİKA MÜDDETLE AMA BEŞ KEZ ŞU RESİMLERİ
GÖSTERMEK SURETİYLE BU ARADA DA MUTLAK SURETLE MESAJI İLETİN DEDİLER “BU GÜN 1996,
AMERİKA ÇEKİYOR RAYLAR ÜZERİNDE İKİ METRE, YERİNE
YENİ BİR BİNA YAPIYOR, 1930 ATATÜRK
ÇEKİYOR 4 METRE 80 SANTİM, BİR AĞAÇ KURTARMAK İÇİN
BU MESAJI DA ÇOK İYİ VERİN DEDİLER. YIL
1996 İDİ. YIL 2005 HİÇBİR TELEVİZYONDA İZLEDİNİZ Mİ? İZLEMEDİNİZ.
YA HOCAM SİZ BİZE BİR TEK ÇINAR AĞACI VE İĞDE AĞACI ANLATTINIZ BUNLAR ATATÜRK’ÜN HAYATINDA TEK TEK ÖRNEKLER OLABİLİR.
 
HADİ GELİN SÖĞÜTÖZÜ’NE GİDELİM, HANİ ŞU ANKARA YAKINLARINDAKİ, O ZAMAN İÇİN 80 TANE SÖĞÜT AĞACININ OLDUĞU YERE. SÖĞÜTÖZÜ’NE ATATÜRK HEP DİNLENMEK
İÇİN GELİRMİŞ. BİR GELDİĞİNDE GALİBA DÜŞÜNDÜĞÜNÜ
SESLİ OLARAK AKTARMIŞ; “AH ! BURADA BİR KULÜBEM OLSAYDI KEŞKE”. “YA PAŞAM İSTEDİĞİN BİR KULÜBE
OLSUN HEMEN YAPARIZ ŞURAYA
“ DEMİŞLER. “BURADAKİ AĞAÇLARA NE OLACAK
PEKİ”. “PAŞAM BURADAKİLER SÖĞÜT AĞACI; GÖNÜLSÜZ AĞAÇTIR. SÖKERİZ BAŞKA BİR YERE DİKERİZ, MUTLAKA TUTAR” DEMİŞLER. BİR AN DURUR, “BİR TEK ŞARTLA KABUL EDERİM” DER.
BURADA YETECEK KADAR SÖĞÜT AĞACINI KENDİ
ELLERİMLE SÖKECEĞİM, KENDİ ELLERİMLE
DİKECEĞİM, ÖNCE TUTTUKLARINI GÖRECEĞİM, SONRA
KULÜBE YAPIMINA İZİN VERECEĞİM
”.
YANİ BUGÜN BETONU YEŞİLE TERCİH EDEN ZİHNİYETE
BENCE EN GÜZEL ÖRNEK TEŞKİL EDER BU. NE
YAPAR BİLİYOR MUSUNUZ? TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN CUMHURBAŞKANI MUSTAFA KEMAL ATATÜRK MAKAMINI ÇANKAYA’DAN SÖĞÜTÖZÜ’NE TAŞITIR HASIRLAR ÜZERİNE. KABULLERİNİ ORDA YAPAR, İMZALARINI ORDA ATAR,
ÇADIRDA KALIR AMA SÖĞÜT AĞACINI SÖKER, KENDİ
ELLERİYLE DİKER, TUTTUKLARINI GÖRÜR, ONDAN SONRA BUGÜN ÇOK KÜÇÜCÜK AMA VERDİĞİ MESAJ OLAĞANÜSTÜ BÜYÜK OLAN BU SÖĞÜTÖZÜ’NDEKİ KÜÇÜK ATATÜRK KULÜBESİNİN YAPILMASINA İZİN VERİR.
 
25 YILLIK ARAŞTIRMACIYIM. BENİM ELİMDE 130 BELGE VAR BİZZAT ÇEVRE HAREKETİNE BEDENEN KATILDIĞINA DAİR.
SADE BENDE 130 BELGE, KİM BİLİR KAÇ BELGE VAR. KEŞKE DİYORUM,
KEŞKE BU BELGELER, BAZI GÜNLER BİZİ OKULLAR DA BU KULÜBEYE GÖTÜRÜP DE BURADA ANLATILSAYDI. SANIYORUM BUGÜN BETONU YEŞİLE TERCİH EDEN HİÇBİR BELEDİYE BAŞKANI YETİŞMEZDİ.
İŞTE BU ANLAMDA SAHNEYE ŞİMDİ TAHSİN ÇOŞKAN’U DAVET EDELİM.
 
TAHSİN COŞKAN O ZAMANIN GENÇ BİR ZİRAAT MÜHENDİSİ.
GEL TAHSİN SENİ BİR YERE GÖTÜRECEĞİM FİKRİNİ ALMAK İSTİYORUM” DİYOR. GİDERLER, GÖSTERDİĞİ YERE BAKAR TAHSİN BEY. BATAKLIK, SİVRİSİNEK SALGINI, HAYVAN LEŞLERİNİN OLDUĞU BERBAT BİR ARAZİDİR. “YA PAŞAM HAYROLA” DER. ATATÜRK, “BURAYA BÜTÜN MASRAFI CEBİMDEN OLMAK ÜZERE BİR ORMAN ÇİFTLİĞİ YAPMAK İSTİYORUM” DER. “YA PAŞAM BURANIN ISLAHI YA SİZİN PARANIZI TÜKETİR YA DA ZAMANINIZI, NEDEN BU KADAR MÜMBİT TOPRAKLAR VARKEN GELİP DE BURAYI TERCİH ETTİNİZ?” DER. ATATÜRK’ÜN CEVABI ATATÜRK’ÇEDİR.
DERKİ ”BEN EN ZOR OLANI YAPAYIMDA SİZ ARKAMDAN KOLAYLARI NASIL OLSA YAPARSINIZ.” NE BİLSİN Kİ EN KOLAYLARI BİLE ÇABUK YIKABİLDİĞİMİZİ AMA, BU ARADA TAHSİN ÇOŞKAN “PAŞAM BURADA HİÇBİR ŞEY YETİŞMEZ,  
PEK UĞRAŞMAYIN
” DER. AMA DİNLEYEN KİM. DERKİ “
TAHSİN BURAYA ZİRAATÇİLERİ GETİR VEİNCELE BANA
RESMİ BİR YAZI GETİR BURASIYLA İLGİLİ
”. BİRAZ SONRA TAHSİN COŞKAN ÇOK MUTLU, KENDİ DEDİĞİ ÇIKTI, ÜZERİNDE “BURADA HİÇBİR ŞEY YETİŞMEZ“YAZILI, ALTINDA DA ZİRAATÇİLERİN İMZASININ OLDUĞU BİR BELGEYİ MUSTAFA KEMAL’İN ÖNÜNE KOYAR. ATATÜRK BİRAZ MÜTEBBESSİM
OKUR BU YAZIYI. KALEME ALIR, BU KAĞIDIN YANINA AYNEN ŞUNLARI YAZAR “BURASI VATAN TOPRAĞIDIR, KADERİNE
TERK EDEMEYİZ”. ETMEZ DE.
 
AYNI SAKARYA SAVUNMASI GİBİ AKASYA SAVUNMASINI ELE ALIR, ÇAM VE KÖKNARI ORAYA 30 AĞUSTOS OLARAK
TAMAMLAR VE HİÇ UNUTMAYACAĞIMIZ BİR GÜN, LÜTFEN
HİÇ UNUTMAYIN, TARİHTE ATLADIK  BU GÜNÜ, 25 MAYIS 1933.
NE YAPAR BİLİYOR MUSUNUZ? HANİ 5 HAZİRANLARDA KUTLADIĞIMIZ BİR GÜN VAR, ÇEVRE GÜNÜ DEĞİL Mİ?
ÇEVRE GÜNÜ NE ZAMAN KUTLANMAYA BAŞLADI? 1980
DEN SONRA. PEKİ 25 MAYIS 1933, ATATÜRK NE YAPTI?
İLK ÇEVRE GÜNÜ KUTLAMASINI YAPTI. HEM DE BUGÜN OKULLARA SORUYORUM DİYORSUNUZ Kİ NE YAPTINIZ DİYE
“YA AĞAÇ DİKTİK DİYORSUNUZ YA ÇÖP TOPLADIK” ÖYLE
FALAN DEĞİL. BÜTÜN ANKARA HALKINI BEDAVA TRENLERLE BURAYA
GETİRTİYOR, AĞAÇLAR BOY VERMİŞLER, ALTINDA DİNLENMEKTEDİRLER, HAVUZ YAPILMIŞTIR, ÇOCUKLAR
YÜZMEKTEDİRLER. HATTA BÜTÜN MASRAFI CEBİNDEN ÖDEMİŞTİR AMA KARI DA ALMAMIŞTIR, BURAYA BİR FABRİKA YAPTIRMIŞTIR, SÜT ÜRÜNLERİ ÜRETİLMEKTEDİR, HERKES YEMEKTEDİR. HERKES ÇOK MUTLU AMA EN MUTLUSU
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK.
 
NEBİZADE DİYE BİR ARKADAŞI VAR, NEBİZADE’NİN KAFA
ÇOK KARIŞIK. “YAHU PAŞAM SENDEN BAŞKA BİR TEK KİŞİ BURADA BİR AĞAÇ YETİŞECEĞİNE İNANMADI. PEKİ SEN
NASIL ANLADIN BURADA ORMAN OLACAĞINI?
” DER. “GEL NEBİZADE GEL, ŞİMDİ ANLATAYIM SANA.
HANİ TAHSİN ÇOŞKAN’IN BURADA BİR ŞEY YETİŞMEZ DEDİĞİ GÜNÜN AKŞAMI TEBDİLİ KIYAFETLE ÇANKAYA’DAN KAÇTIM, BURADAKİ KÖYLÜLERE GELDİM. KÖYLÜLER BENİ TANIMADILAR. KÖYLÜLERE, AĞALAR DEDİM BURADA AĞAÇ YETİŞİP YETİŞMEYECEĞİNİ BANA EN  KOLAY YOLDAN NASIL İSPAT EDERSİNİZ DEDİM. “AL DEDİLER”, BANA BİR TESTİ SU VERDİLER,
BİR DE KAZMA KÜREK. “KAZ ORAYI İKİ GÜN SONRA GEL BİZ SANA NE OLACAĞINI SÖYLERİZ”DEDİLER. AH O İKİ GÜN ÇANKAYA’DA NASIL GEÇTİ BİR ALLAH BİLİR BİR DE BEN. İKİ GÜN SONRA GİTTİM TESTİYİ ÇIKARDIM, TESTİNİN İÇİNDE SU BİTMİŞTİ, KÖYLÜLERE UZATTIM. DEDİLER Kİ
BANA “AĞA TESTİDE SU KALMAMIŞ, TOPRAK SU EMİYOR, BAKMA BUNUN ÜSTÜNÜN KURAK OLDUĞUNA, BİRAZ
UĞRAŞ BURADA NE EKERSEN BİÇERSİN”. VE HANİ TAHSİN COŞKAN’IN O RAPORU BANA GETİRDİĞİ GÜN BEN ÇOKTAN PROJEYE BAŞLAMIŞ EPEY DE İLERLEMİŞTİM
DİYECEKTİR.
 
DÜNYA LİDERİ OLMAK ÖYLE KOLAY DEĞİL BİLİYOR MUSUNUZ. HANİ ATATÜRK’E KİMDİ EN ÇOK KARŞI ÇIKAN, EVET TAHSİN COŞKAN’DI. ONU DA ATATÜRK BURAYA MÜDÜR TAYİN EDER.
EVET LİDER OLMAK HAKİKATEN KOLAY İŞ DEĞİL. BU ARADA
BİZ BU 130 BELGEYE HİÇ ÇALIŞMAMIŞIZ.
ÇALIŞMADIĞIMIZIN EN ACI ÖRNEĞİNİ TÜRKİYE YAŞADI ZATEN. NEYDİ O ÖRNEK “17 AĞUSTOS
DEPREMİ”. EVET DEPREM BİR KADERDİR AMA KADER OLMANIN ÖTESİNDE DOLGU ALAN ÇÖKTÜ, DOLGU BİNALAR ÇÖKTÜ. OYSA 1930’DAN BERİ BİZE “LÜTFEN TABİATLA OYNAMAYIN, TEK BİR AĞAÇLA BİLE OYNAMAYIN” DİYE BİZE ÖRNEK OLAN BİR LİDERİMİZ VARKEN YAŞADIK BU ACIYI.
BİZLER İYİ DEĞERLENDİRMEMİŞİZ ONUN ÇEVRE HAREKETİNİ AMA BAKIN DÜNYA NE GÜZEL
DEĞERLENDİRMİŞ HAREKETİNİ. BEN SİZE BU BİLGİLERİ
VERMEK İÇİN 1919 BAŞLADIM VE BUGÜNE
KADAR ÇIKAN BÜTÜN GAZETE VE DERGİLERİ TARIYORUM. TARAMAM SIRASINDA 28 TEMMUZ 1933
GÜNÜN CUMHURİYET GAZETESİNDE BİR HABER OKUDUM. İNANILMAZ BİR HABERDİ. HANİ BİR ÇİÇEK ALIYORUZ, KIRMIZI RENKTE, HEDİYE GÖTÜRÜYORUZ VE ADINA DA “ATATÜRK ÇİÇEĞİ” DİYORUZ. O ATATÜRK ÇİÇEĞİNİN ADINI BİZ KOYDUK ZANNEDİYORDUK AMA BAKIN GAZETEYİ AYNEN OKUYORUM. GAZETE HABERİ ŞU

“CHİCAGO ÖZEL, GEÇENLERDE VANDERBİT ÜNİVERSİTESİ
PROFESÖRLERİNDEN DOKTOR KIRK LANDIN LABORATUARLARINDA MUHTELİF AMELİYELER NETİCESİNDE
KIRMIZI RENKTE YENİ BİR ÇİÇEK ELDE EDİLMİŞTİR PROFESÖR BU YENİ ÇİÇEĞE İSİM ARARKEN YANINDA DURAN AMA TARSUS KOLEJİNDE ATATÜRK’LE TANIŞMIŞ, ONDAKİ TABİAT BİLGİ VE İLGİSİNE HAYRAN OLAN BİR DİĞER PROFESÖR BU ÇİÇEĞE ATATÜRK İSMİNİN VERİLMESİNİ ÖNERMİŞTİR. VE BU ÖNERİ DÜNYA NEBATAT DAİRESİNE İLETİLMİŞ VE ATATÜRK’ÜN
YAPTIĞI ÇALIŞMALARIN ANLATILDIĞI TOPLANTIDA OY
BİRLİĞİYLE KABUL EDİLMİŞTİR”. YANİ DÜNYADAKİ HER
ÜLKEDE BU ÇİÇEK GAZİ ATATÜRK ADIYLA ÜRETİLİYOR VE SATILIYOR.
PEKİ BAŞKA BİR LİDER VAR MI DİYE ARAŞTIRDIM BİR ÇİÇEĞE ADINI VEREN, BAŞKA HİÇBİR
LİDER YOK. ÇÜNKÜ TABİATIYLA BU KADAR BÜTÜNLEŞEBİLEN BİR LİDERİ DÜNYA TARİHİ YAZMAMIŞTIR.
DİYOR Kİ MUSTAFA KEMAL ”ÇEVRE HAREKETİ DIŞINDA EĞER LİDER OLACAKSANIZ EĞER LİDER OLMAYA KALKIŞTIYSANIZ Kİ İÇİNİZDE ÖĞRENCİ ARKADAŞLAR VAR MUTLAKA SINIF BAŞKANLARI VARDIR EĞER SINIF BAŞKANI OLACAKSAN BU
BİR LİDERLİKTİR SINIRIN NEDİR? SINIFTIR SINIFIN İÇERİSİNDEKİ TEK BİR TEBEŞİR TANESİ TEK BİR SIRA TEK ARKADAŞININ PROBLEMİYLE İLGİLENEMEYECEKSEN O LİDERLİĞİ KABUL ETMEYECEKSİN DEMEKTEDİR MUSTAFA KEMAL.
PEKİ İKİNCİ SIRRIMIZ NE? İKİNCİ SIRRIMIZ; DÜNYA TARİHİ SADECE BİR SIFATI MUSTAFA
KEMAL’E VERMİŞTİR. BAŞKA DÜNYADA HİÇBİR LİDERİN ALAMADIĞI BİR SIFATTIR BU HANGİ SIFAT MI?
NE DERSİNİZ? EVET BAŞÖĞRETMEN DİYEN VAR ARANIZDA, HOŞGÖRÜLÜ EVET BİLİYORUM HEPSİ
GÖNLÜNÜZDEN GEÇEN SIFATLARI ATATÜRK’ÜN AMA SORUYORUM SİZLERE BİR İNSAN
DOĞUMUNDAN ÖLÜMÜNE KADAR YA BİR ASKERDİR, YA BİR DEVLET ADAMIDIR YA ÇEVRECİDİR YA
TİYATROCUDUR YA SANATÇIDIR YA ARKEOLOGDUR BİR
ŞEYDİR. AMA BUNLARIN HEPSİ BİRDEN OLABİLEN DÜNYADAKİ TEK LİDER MUSTAFA KEMAL ATATÜRK OLDUĞU İÇİN DÜNYADA “KÜLTÜR
ANTROPOLOGU” SIFATI VERİLEBİLEN TEK LİDER MUSTAFA KEMAL’DİR.
“KÜLTÜR ANTROPOLOGU” NEDİR NE DEĞİLDİR UZUN UZUN BAŞINIZI AĞRITMAYACAĞIM. HADİ
GELİN 5 MAYIS 1935, AHLATLIBEL’E GİDELİM. AHLATLIBEL ANKARA YAKINLARINDAKİ KAZILARIN
BAŞLADIĞI YER BİLİYORSUNUZ. BÜTÜN ARKEOLOJİ KAZILARININ YAPILMA EMRİNİ VEREN MUSTAFA
KEMAL, MÜZELERİN AÇILMA EMRİNİ VEREN DE MUSTAFA
KEMAL. AMA BUGÜNKÜLERDE OLDUĞU
GİBİ AÇIN, KAZIN, İMZA; ÖYLE DEĞİL. NASIL YETİŞMİŞ İNANIN,
25 YILLIK ARAŞTIRMACIYIM HİÇ
ANLAMADIM. BAKIYORSUNUZ EFES KAZILARI BAŞLIYOR
İKİ KERE GİDİYOR, KONYA‘DA ASAR KAZILARI BAŞLIYOR BAŞINDA, BİRDE BAKIYORSUNUZ AHLATLIBEL KAZILARI BAŞLAMIŞ BAŞINDA, TOPRAK ALIYOR, ÖLÇÜYOR, BİÇİYOR.
YA NE YAPIYOR MUSTAFA KEMAL” DİYORLAR. ÇANKAYA’YA GİDİYOR, ÇANKAYA’DA ÜÇ GÜN ÜÇ GECE HİÇ UYUMADAN; UYUMAMAK İÇİN ALNINA ISLAK BEZLER
KOYDURMUŞ, BİRİLERİNİ ÇAĞIRIYOR, TELEFONLAR EDİYOR
BİR HEYECAN BİR TELAŞ. ÜÇ GÜN SONRA
GELİN DİYOR AHLATLIBEL’E GİDİYORUZ”. HEMEN GELİYOR DİYOR Kİ “ARKEOLOGLAR TOPLANIN”.
BİLİYORSUNUZ BAŞLARINDA EN BÜYÜK ARKEOLOGUMUZ ZÜBEYİR KOŞAR VAR. BU ZÜBEYİR
KOŞAR’IN BİRE BİR ANISIDIR. TOPLANIYOR VE DİYOR Kİ MUSTAFA KEMAL HEYECANLA;
KAZDIĞINIZ YER YANLIŞ, ŞURAYI KAZMANIZ GEREKİR”. YABANCI ARKEOLOGLAR “EL İNSAF PAŞAM,
ANLADIK İYİ ASKERSİN İYİ DEVLET ADAMISIN AMA YANİ BU
İŞTE BİZİM İŞİMİZ NİYE KARIŞIYORSUN”
DER GİBİ ARALARINDA BİRKAÇ ŞEY OLUYOR AMA EMİR
BÜYÜK YERDEN. BAŞLIYORLAR MUSTAFA
KEMAL’İN GÖSTERDİĞİ YERİ KAZMAYA. SONUÇ MU? BÜTÜN BULGULAR ORADAN ÇIKACAKTIR. İNAT
UĞRUNA, KENDİ CEPLERİNDEN ÖDER VE KENDİ DEDİKLERİ
YERİ KAZARLAR HİÇBİR BULGUYA
RASTLAMAYACAKLARDIR.
BUNUN ÜÇ GÜN SONRASI, ATATÜRK GALİP ARCAN’IN YAZDIĞI “SIRAT KÖPRÜSÜ” ADLI PİYESE DAVETLİDİR. DAVETİYEDE BÖYLE YAZAR PİYESİN BAŞINDA MUTLUDUR BİRAZ SONRA SİNİRLENMEYE BAŞLAR BİR MÜDDET SONRA BİTİNCE “BANA GALİP ARCAN’I ÇAĞARIN!” DER. GALİP ARCAN GELİNCE “BU PİYESİ SİZ Mİ YAZDINIZ? “DER. “EVET PAŞAM BEN YAZDIM”. ”HAYIR, BU BİR BOLUNUN FLOR DORANJ ADLI BOLDVİLİN’İN AYNEN ÇEVİRİSİ NEDEN BUNU BELİRTMEDİNİZ HAKKINIZDA SORUŞTURMA AÇTIRIYORUM” DİYECEKTİR. BUNA BENZER
PEK ÇOK ANIYI DA OKUYUNCA NE DEDİM BİLİYOR MUSUNUZ? SAMİMİ KONUŞACAĞIM İNANIN SİZLERLE. DEDİM Kİ “A BE
ATAM BOLDVİLİN’E VARINCAYA KADAR NE ZAMAN OKURSUN? NE ZAMAN KAFANDA TUTARSIN
”.
VE O SIRADA NE YAPTIM BİLİYOR MUSUNUZ? YİRMİ YILLIK ARAŞTIRMACIYDIM, ATATÜRK’LE
İDDİAYA GİRMEK GİBİ, DEDİM “SENİN BAŞINDA DURMADIĞIN İLERLETMEYE ÇALIŞMADIĞIN BİR ALAN
BULMAK BENİM BOYNUMUN BORCU OLSUN”.
O SIRADA DA “SANAT VE ATATÜRK” ADLI ARAŞTIRMAMI YAPIYORUM BAKTIM RESİMDE
TÜRK TARİHİNDE İLK RESİM SERGİSİNİ O AÇIYOR, HEYKELDE DİNİN ETKİSİNİ KALDIRIYOR AMA KARŞIMA YEDİNCİ SANAT
DALI GELDİ. NE? SİNEMA. DEDİM “HERHALDE BURADA İDDİAYI KAZANDIM”. HEY HAT, BAŞ YÖNETMEN CEZMİ AR, BAŞROLDE MUSTAFA KEMAL, FİLM ÇEKİYORLAR. VE CEZMİ AR MUSTAFA KEMAL’E TABİ CUMHURBAŞKANI YA DİYEMİYOR ŞÖYLE DUR BÖYLE DUR DİYE DİĞER OYUNCULARA ŞİDDETLE BAĞIRIYOR. ATATÜRK “GEL CEZMİ GEL, BURADA BAŞKOMUTAN SENSİN. BEN BU İŞİ BİLMEM. ÖNEMLİ OLAN İŞİN İYİ ÇIKMASI. BANA DA AYNI ŞİDDET VE HİDDETLE
BAĞIRACAKSIN” DER. CEZMİ AR HAYATININ SON GÜNLERİNDE “BEN BİR DAHA ASLA ÖYLE BİR
OYUNCUYLA ÇALIŞMADIM” DİYECEKTİR. YIL 1937, MÜNİR HAYRİ EGELİYLE ODALARINA ÇEKİLİRLER. ÇANKAYA’ DA NE Mİ YAPARLAR? ATATÜRK BİR FİLM SENARYOSU YAZMIŞTIR, ADINI DA KOYMUŞTUR; “BEN BİR İNKILAP ÇOCUĞUYUM” DUR ADI. KENDİ YAZDIĞI FİLM SENARYOSUNU MÜNİR HAYRİ EGELİ ÇEKECEKTİR, ATATÜRK OYNAYACAKTIR. AMA YIL 1937’DIR, ÖMRÜ VEFA ETMEMİŞTİR. DERİM Kİ HAYDİ FİLMCİLER BULUN
BU SENARYOYU FİLME ÇEKİN POKEMONDAN ÇOK DAHA FAYDALI OLACAĞINA BEN KESİN GÖZÜYLE BAKIYORUM.
BU ARADA ATATÜRK’ÜN HER ŞEYİ İYİDE BEN İDDİADAN VAZGEÇTİM, TAMAM DEDİM.
KESİNLİKLE İDDİA FALAN YOK ARTIK, İDDİAYI MUSTAFA
KEMAL KAZANDI AMA MERAK EDİYORUM
NASIL YAPTI DİYE. ASIL SIR NERDE? O SIRADA EN BÜYÜK
LİDER ELEŞTİRMENİNİN SÖZÜ GELDİ ELİME.
LİDERLERİ ÇOK SIKI ELEŞTİREN BİR ELEŞTİRMEN DİYOR Kİ ATATÜRK İÇİN “LİDERLER İÇERİSİNDE ELEŞTİRİ ACİZLİĞİ YAŞADIĞIM TEK LİDER MUSTAFA KEMAL’DİR. ÇÜNKÜ BÜTÜN RÖNESANS, BÜTÜN
REFORM, BÜTÜN AYDINLANMA ÇAĞI ETKİNLİKLERİ BİR
ADAMIN KAFASINDA TOPLANMIŞ, BİR ÇAĞA SIĞAN ETKİNLİKLER ON YILDA BAŞARILMIŞ, BU BÜYÜK BİR
MUCİZEDİR EN BÜYÜK RADİKAL MUSTAFA
KEMAL’DİR” BUNU BİZ DEMİYORUZ DÜNYANIN EN BÜYÜK
LİDER ELEŞTİRMENİ DİYOR.
PEKİ, TAMAM LAF İYİDE DİYORSUNUZ Kİ LAFLAR KARIN DOYURMUYOR, ESAS SIR NERDE ÇOK MERAK EDİYORUM.
 
ON YILDA BİR BAKIYORSUNUZ KARA TAHTANIN BAŞINDA
HARF ÖĞRETİYOR, BİR BAKIYORSUNUZ ŞAPKA GİYİYOR, BİR BAKIYORSUNUZ TİYATRO ESERİ OYNATIYOR, YOK EFENDİM
ARKEOLOJİK KAZILARA GİDİYOR, TREN RAYLARININ GENLEŞME HESABINI YAPIYOR, ANKARA’DAKİ CADDELERİN NE KADAR MESAFEDE OLACAĞI KONUSUNDA ŞEHİRLEŞME PLANLARI YAPIYOR, E ON YILDA BUNLARIN HEPSİ PEKİ NASIL?
BEN ESAS SIRRI NERDE BULDUM BİLİYOR MUSUNUZ? ONUN
BİR SÖZÜNDE. AMA BU BENCE, VE DEDİM Kİ BU SÖZÜ OKUYUNCA KEŞKE ŞU KARGA KOVALAMASINI KAFALARIMIZA YERLEŞTİRECEKLERİNE ŞU SÖZÜNÜ YERLEŞTİRSELERDİ HERHALDE TÜRKİYE ÇOK FARKLI BİR YERDE OLURDU ŞU
ANDA. ATATÜRK DİYOR Kİ “ÇOCUKLUĞUMDA ELİME GEÇEN
İKİ KURUŞTAN BİRİNİ EĞER KİTAPLARA VERMESEYDİM BU
GÜN YAPABİLDİĞİM İŞLERİN HİÇBİRİNİ YAPAMAZDIM
”. ESAS
SIR BENCE BURADA. ÇOCUKLUĞUNDA ELİNE GEÇEN İKİ KURUŞTAN BİRİNİ KİTAPLARA VERDİĞİ İÇİN 35 YAŞINDA GENERAL, 40 YAŞINDA BAŞKOMUTAN, 42 YAŞINDA CUMHURBAŞKANI, 46 YAŞINDA DÜNYADA PEK ÇOK REFORMİST VAR AMA HİÇ BİRİ DİLE DOKUNABİLMEYİ CESARET EDEMEMİŞTİR; DİLE DOKUNABİLEN TEK REFORMİST MUSTAFA KEMAL’DİR.
İŞTE BUNU YAPABİLEN VE 53 YAŞINDA NUTKU YAZAN GENÇ OLARAK TARİHİMİZE GEÇECEKTİR MUSTAFA KEMAL.
OKUMAYLA, AMA NASIL OKUMA BİLİYOR MUSUNUZ?
BİLDİĞİMİZ GİBİ BİR OKUMA DEĞİL. SİZİ 1914 ANAFARTALAR’A GÖTÜRÜYORUM. ANAFARTALAR’DA SAVAŞIN BİR DİNLENME YERİNDE ÇADIRINIZA GELİRSİNİZ POSTALLARI ÇIKARIR RAHATÇA DİNLENMEK İSTERSİNİZ. ÖYLE BİR ŞEY YOK.
MANZARADIR. ÜLKELERİN SAVAŞLARI OLMUŞTUR AMA TOP MACAR TÜRKOLOĞU NEMETİN, FRANSIZ TÜRKOLOĞU
DEVİNİN TÜRKOLOJİ ALBÜMLERİ DURUYORMUŞ. AÇIYOR
ONLARI OKUYOR MUSTAFA KEMAL. DİYORLAR Kİ “NİYE
BUNLARI OKUMA GEREĞİ DUYUYORSUN
” VERDİĞİ CEVABA BAKIN; ONLARA DİYOR Kİ: “SAVAŞTAN SONRA BU DİLİN DEĞİŞME İHTİYACI VAR ONU TESPİTE ÇALIŞIYORUM”. YIL
1914, GELELİM 1916’YA. BİTLİS CEPHESİ KOMUTANI MUSTAFA KEMAL BİTLİS CEPHESİNDE ÇÖKMEKTE OLAN BİR CEPHEYİ KURTARIYOR VE ÇADIRINA GELİYOR, YAVERİ İZZETTİN ÇALIŞLAR’I ÇAĞIRIYOR VE ELİNE BİR NOT VERİYOR. NOTTA
NE YAZIYOR BİLİYOR MUSUNUZ?
SAVAŞTAN SONRA İLK İŞİMİZ TÜRK KADININA
SERBESTİSİNİ VERMEK, ONU ERKEĞİNİN YANINDA EŞİT HAKLARA SAHİP KILMAK
”. YIL 1916, TÜRK KADININ DEĞİL
ADI, DEĞİL KİMLİĞİ, HİÇBİR ŞEYSİ YOK. SOKAĞA ÇIKMA
HAKKI OLMAYAN BİR
TÜRK KADINI. PEKİ SİZCE TAM SAVAŞIN
EN HARARETLİ ZAMANINDA NEDEN TÜRK KADINI GELDİ MUSTAFA KEMAL’İN AKLINA. HA, KURTULUŞ SAVAŞINDA GÖRDÜĞÜMÜZ KADIN MANZARASI, DEĞİL ATATÜRK’Ü,
DÜNYAYI ŞAŞIRTAN BİRYEKUN SAVAŞ ÖRNEĞİ İLK DEFA KURTULUŞ SAVAŞINDA GÖRÜLMEKTEDİR.
ATATÜRK BU SAVAŞTA AYŞE HATUNU TANIMIŞTIR AYŞE HATUNU HEPİMİZ TANIYORUZ.
BİLMEYEN VAR MI İÇİNİZDE? ONUN YAPABİLDİĞİNİ ACABA
HANGİ ÜLKENİN KADINI YAPABİLİR?
YA DA ZAMANIMIZDA HANGİ KADIN YAPABİLİR? BENİM BİR
KIZIM BİR OĞLUM VAR İNANIN BU KADAR ARAŞTIRMACIYIM DÜŞÜNÜYORUM. BİLİYORSUNUZ SEKİZ AYLIK KIZI KUCAĞINDA OMZUNDA MERMİ VE CEPHEYE CEPHANE GÖTÜRÜYOR.
SEKİZ AYLIK KIZ DİNLER Mİ DÜŞMANI, AĞLAMAYA BAŞLIYOR.
VE BU SIRADA ÖLMESİ FALAN PROBLEM DEĞİL HATUNUN,
AMA DÜŞMAN EĞER ONLARI FARK EDERSE
ÇOK KISITLI OLAN CEPHANE CEPHEYE GİDEMEYECEK,
BÜTÜN DÜŞÜNCESİ O AYŞE HATUN’UN. VE
BU ARADA ÇOCUĞUNU GÖĞSÜNE YASLAR, DÜŞMAN BİRAZ
GEÇ GİDER, İNDİRDİĞİ ZAMAN KENDİ
ELLERİYLE ÇOCUĞUNU ŞEHİT ETTİĞİNİ GÖRECEKTİR AYŞE HATUN YADA DİĞER ADIYLA TAYYİBE HATUN.
PEKİ NE YAPAR? ÇOCUĞUNU KOYAR ÜZERİNİ BAYRAKLA
ÖRTER VE AYNEN ŞUNLARI SÖYLEMİŞTİR.
KAFİLE BAŞKANI KOMUTANIMIZ AKTARIYOR BUNU. “SEN YÜZLERCE BİNLERCE YIL SONRA DOĞACAK
TÜRK ÇOCUKLARI İÇİN ŞEHİT OLDUN” (YANİ ŞURADA
OTURAN BİZLER İÇİN ŞEHİT OLAN) “BU BENİM
İÇİNDE SENİN İÇİNDE BİR ŞEREFTİR. YETERKİ VATAN SAĞOLSUN” DİYOR, OMZUNA ALIYOR
CEPHANESİNİ VE YOLA KOYULUYOR. HANIMEFENDİLER
İÇİNİZDE ANNE OLANLAR VAR. LÜTFEN BİR AN
İÇİN DÜŞÜNÜN, ÇOCUĞUNUZU GÖZ ÖNÜNE GETİRİN. EL
BEBEK GÜL BEBEK BÜYÜTÜYORUZ, GÖZÜNÜN
İÇİNE BAKIYORUZ, TERCİH YAPIN SİZDEN SONRAKİ KUŞAK MI, ÇOCUĞUNUZ MU? İŞTE BU AYŞE
YADA DİĞER ADIYLA TAYYİBE HATUNU TANIDI MUSTAFA
KEMAL.
KURTULUŞ SAVAŞINDA KÜTAHYA SIRTLARI, EKSİ 30, EKSİ 40. VE 75-80 YAŞLARINDA BİR
NİNE. GERİSİNİ GELİN KAFİLE KOMUTANI MUSTAFA
NECATİ’DEN DİNLEYELİM. MUSTAFA NECATİ NEYİ
GÖRÜR? BÜTÜN YORGAN BATTANİYE NE VARSA
CEPHANENİN ÜSTÜNE ÖRTMÜŞ KENDİSİ PAZEN
ELBİSEYLE. AYNEN ŞUNLARI SÖYLER “NİNE KAR SEPELİYOR HAVA ÇOK SOĞUK BARİ ŞU YORGANI
ALSAN SIRTINA” DEDİĞİNDE ALDIĞI CEVAP ”DOKUNMA ONA,
O MİLLET MALIDIR, NEM KAPMASIN.
BEN BİR ÖLÜRÜM AMA ONUNLA BİNLER DOĞACAK
BİNLER. HAYIR OĞLUM HAYIR HİÇ
ÜŞÜMÜYORUM, SOĞUĞU HİÇ DUYMUYORUMKİ. DÜŞMAN
BU TOPRAKLARA GİRDİ GİRELİ
BENİM İÇİM YANIYOR İÇİM A OĞUL” DİYEN BİR NİNEYİ TANIDI MUSTAFA KEMAL.
ALBAY HULUSİ ATAK’IN KAFİLESİNDE OLAN GENÇ BİR
KADINIMIZ HASTADIR VE CEPHANE
TAŞIRKEN YERE DÜŞMÜŞTÜR, ÖLMEK ÜZEREDİR. HULUSİ
ATAK SORAR “BACIM BANA ADINI SÖYLE
SENİ TARİHE YAZDIRACAĞIM” DEDİĞİNDE ALDIĞI CEVAP
“ADIMI NE YAPACAKSIN A OĞUL YAZ
BENİM ADIM ANADOLU” CEVABINDAKİ ADIMIN NE ÖNEMİ
VAR ÖNEMLİ OLAN ÜLKEMİN ADI VE
GURURU DÜŞÜNÜŞÜ KEŞKE, KEŞKE UYGARLIK SAVAŞIMIZDA AYNI ŞİDDETİYLE SÜREBİLSEYDİ BUGÜN.
ÜZERİNDE ATATÜRK YAZILI KAPSÜLÜ İNANIN, İNANIN
HİÇ MÜBALAĞA ETMİYORUM İLK UZAYA
FIRLATAN ÜLKE MUTLAKA AMA MUTLAKA BİZ OLURDUK.
EVET BU SAVAŞTA ATATÜRK DÜNYAYA TEK GEÇEN
ZEKİYE HANIMI TANIDI. ZEKİYE
HANIM NE YAPTI BİLİYOR MUSUNUZ? DÜNYAYA İLK VE
TEK GEÇEN KADINIMIZDIR. 10 ARALIK 1919
ÖĞRETMEN OKULU BAHÇESİNE 3000 KADINI TOPLAMIŞ,
DEDİM HERHALDE SIFIRLARI FAZLA
OKUYORUM. HAYIR 3000 KADIN, YAPIMCISI, DİNLEYİCİSİ, KONUŞMACISI. KADIN OLAN DÜNYADA
İLK MİTİNGDİR BU, ONUN İÇİN DÜNYAYA İLK GEÇMİŞTİR.
PEKİ ZEKİYE HANIM NASIL TOPLAMIŞTIR, CEP TELEFONU
YOK FAKS YOK, HİÇBİR ARAÇ YOK. HADİ BUNLAR OLDU
FARZ EDELİM. KADININ SOKAĞA ÇIKMA HAKKI YOKKEN
3000 KADIN NASIL ORGANİZE OLDU DERSİNİZ? EVET BUNU İNCELEDİĞİMDE İNANILMAZ BİR HEM HAYRANLIK HEM DE ÜZÜNTÜ DUYDUM NEDEN BİLİYOR MUSUNUZ? CEP TELEFONUNUZ VAR, FAKSIMIZ VAR. PEK ÇOK KULÜBÜN,
PEK ÇOK DERNEĞİN DAVETLİSİ OLARAK GİDİYORUM.
HANIMLAR 50 KİŞİ GELDİ Mİ AMAN DİYORLAR BU GÜN ÇOK KALABALIĞIZ. 3000 KADINDAN BAHSEDİYORUM AMA
PROJESİNİN ADINI DA SÖYLEMEK İSTİYORUM ZEKİYE
HANIMIN “MUTFAK PROJESİ”, İNANILMAZ BİR PROJE.
DAHA SONRA BİR YERDE TEKRAR GEÇECEK BU PROJE.
ATATÜRK ZEKİYE HANIMI, NAKİYE HANIMI TANIDI BU SAVAŞTA. ATATÜRK MELEK
REŞİT’İ TANIDI, ATATÜRK ŞUKÜFE NİHAL’İ TANIDI VE
ATATÜRK EKMEK PİŞİREREK ASKERE
GÖTÜREN AMA BU DÜŞMANLAR TARAFINDAN TESPİT
EDİLİP ASKERİMİZİN YERİNİ ÖĞRENMEK İÇİN ÇOK
İŞKENCE GÖREN AMA SÖYLEMEDİĞİ İÇİN EKMEK
PİŞİRDİĞİ FIRINA ATILARAK YAKILAN NAZİFE KADINI
TANIDI BU SAVAŞTA. BU SAVAŞTA ATATÜRK
TACCÜLCALALA HANIMI TANIDI ATATÜRK
ÜSTEĞMENLERİMİZİ, BİNBAŞI HANIMLARIMIZI TANIDI, BU SAVAŞTA TUĞGENERAL RÜTBESİ VERİLMESİ
ÖNGÖRÜLEN 8 YAŞINDAKİ, EVET YANLIŞ DUYMADINIZ 8 YAŞINDAKİ NEZAHAT KIZIMIZI TANIDI. İŞTE
NEZAHAT KIZIMIZIN YANINDA ŞEHİT OLAN BİR ERİMİZİN CEBİNDEN ÇIKAN BİR MEKTUBUNDA
ANNESİNE ŞÖYLE YAZMIŞ “ANNE NEZAHAT İLE BABASININ ARASINDAKİ KONUŞMAYI DUYAYDIN
BENİM BURADA NİYE OLDUĞUMU ANLARDIN” DEMİŞ VE
BU ARADA ŞÖYLE YAZMIŞ” BİZ MEHMETÇİK
NEZAHAT’E TÜRKLERİN JAN DARK’I DİYORUZ” DEMİŞ. BU
BANA ACI GELDİ. BEN JAN DARK’I
ORTAOKULDAN BERİ TANIYORDUM AMA NEZAHAT’İ ANCAK
BU ARAŞTIRMAM DA TANIDIM. BUNUN
ACISINI DA O MEKTUPLA BİRLİKTE YAŞAMIŞ OLDUM. BU KADINLARIMIZI BEN ATATÜRK VE TÜRK
KADINI KONULU KONFERANSIMDA ANLATTIĞIM İÇİN BURADA SADECE ADLARINI ANMADAN
GEÇEMEYECEĞİMİ GÖRDÜM.
BU ARADA ATATÜRK OKUMUŞ DA YAZMAYA DA VAKİT BULABİLMİŞ. EVET BİZLER İÇİN BİR
GEOMETRİ KİTABI YAZMIŞ. ÜÇGEN, AÇI, DİKDÖRTGEN GİBİ
VE 48 TANE GEOMETRİ TERİMİNİN İSİM
BABASI BU YAZDIĞI KİTAPLA BİZZAT MUSTAFA KEMAL’DİR.
İYİ Kİ DE YAZMIŞ EŞKENAR ÜÇGEN
DEMEK İÇİN “MÜSELLESEYİ BİLMEM NE BİLMEM NE...
” DEMEK GEREKİR. İNANIN BU KADAR ŞEYİ
AKLIMDA TUTUYORUM, BİR ONU TUTAMADIM. İYİ Kİ
YAZMIŞSIN DEDİM. BU ARADA ATATÜRK HER SEKTÖRE
EL ATTI DEDİM YA, BASIN SEKTÖRÜNE DE EL ATIYOR VE
BİR GAZETE ÇIKARIYOR. ADI
“MİMBER”, 52 SAYI ÇIKMIŞ GAZETESİ, VE BU GAZETELERİ OKUDUĞUM ZAMAN BU MUSTAFA
KEMAL’İN GAZETESİ DEDİM. “SANSÜR” KELİMESİ İLK DEFA
BU GAZETEDE YER ALMIŞTIR. BU ARADA
KEŞKE BÜTÜN TÜRK GENÇLERİMİZ BU GAZETELERİ OKUYABİLSEYDİ DİYE DÜŞÜNMEDEN DE
EDEMEDİM. ÇOK MORAL BULURLARDI ÇÜNKÜ.
BU ARADA ÇOK GÜZEL ŞİİRLER YAZMIŞ. İLK ŞİİRİ 1908
ŞANLI ORDU DERGİSİNDE
YAYINLANMIŞ. KEŞKE VAKTİMİZ OLSA DA ŞİİRLERİNDEN
DE AKTARABİLSEYDİM. BU ARADA NUTKU
YAZMIŞ, TİYATRO ESERLERİ YAZMIŞ, SİNEMA SENARYOLARI YAZMIŞ, YAZMIŞ YAZMIŞ. PEKİ
OKUMUŞ YAZMIŞTA SADECE GÜNÜNÜN PROBLEMLERİNE
Mİ ÇARE BULMUŞ MUSTAFA KEMAL?
SADECE GÜNÜNÜ MÜ KURTARMIŞ ACABA? HADİ GELİN
ESAS ÖNEMLİ OLAN DA BU, BUNA BİR
BAKALIM MI NE DERSİNİZ?
İŞTE GÜNÜMÜZDE 25 YILLIK ARAŞTIRMACILIĞIM SONUNDA
SİZE BİR İTİRAFTA BULUNMAK  İSTİYORUM, DİYORUMKİ
ATATÜRK İNANIN, BUGÜN SANIYORUM 7 ŞUBAT 2005, BU
GÜNÜ ÇOK NET GÖRMÜŞ, HADİ GÖRMEKLE KALSA İYİ, BİRDE
BU GÜN KULLANACAĞIMIZ KADAR GÜNCEL GEÇERLİ VE ÇÖZÜMSEL ÖNERİLERİ DE YAZARAK BIRAKMIŞ BİR LİDER. SÖYLEYİN BANA HANGİ ÜLKEDE VAR BÖYLE BİR LİDER. DİYECEKSİNİZ Kİ LAFI BIRAK BİZE SOMUT ÖRNEK GÖSTER.
İŞTE İLK ÖRNEĞİMİZ; DEDİNİZ Kİ DEMİN TÜRKİYE’DEKİ SORUNLARI SORDUĞUMDA SİZE, DEDİNİZ Kİ ÖNEMLİ OLAN SORUNLARIN BİR TANESİ DE EKONOMİK SORUN. PEKİ AMERİKA’NIN EN ÜNLÜ EKONOMİSTLERİNDEN BİRİSİ OLAN MR.JHONS BİZE ŞUNU ÖNERİYOR, DİYOR Kİ “EKONOMİYLE SAVAŞTA BİR TEK ATATÜRK’Ü ÖRNEK ALSIN YETER
TÜRKİYE
”. ATATÜRK’ÜN EKONOMİ İLE DE İLGİLİ NE
GÖRÜŞLERİ VAR ACABA, VE BUNUN ÜZERİNE OTURDUM,
MALİYE ARŞİVİNE İNDİM, MALİYE ARŞİVİNİ İNCELEMEMDE ATATÜRK’ÜN EKONOMİDE EN ÖNEM VERDİĞİ ŞEY NE BİLİYOR MUSUNUZ? TÜRK PARASININ DEĞERİNİ KORUMAK. PEKİ,
1919’A BAKTIM TÜRK PARASI STERLİN KARŞISINDA, O ZAMAN DOLAR YOK, STERLİN KARŞISINDA 605 KURUŞ. HA BİR SAVAŞ YAPILDI, ÜLKE YIKILDI TEKRAR YAPILDI. PEKİ 1938’DE KAÇ KURUŞ BİLİYOR MUSUNUZ? 19 SENE SONRA İNANILMAZ BİR
ŞEY, 616 KURUŞ. BUNA GERÇEKTEN İNANMAYA İMKAN YOK. PEKİ DEDİM Kİ HERHALDE YANLIŞ OKUDUM BANKNOT ARTIŞ HACMİNE BAKTIM, BANKNOT ARTIŞ HACMİ 1919 DAN 1938 SON DÖRT AYINA KADAR, SON DÖRT AYI İLGİLENEMİYOR SAĞLIĞINDAN DOLAYI, SON DÖRT AYINA KADAR 19 SENE SADECE %8, BU ÇOK BÜYÜK BİR BAŞARI. PEKİ SON DÖRT
AYDA NE OLDU DİYE BAKTIM, GÜLÜYORSUNUZ TAHMİN
ETTİNİZ Mİ? %15. 19 SENEDE %8. BARİ ÖLÜMÜNÜ BEKLESEYMİŞİZ, AMA İŞTE PROBLEM BİR TAKIM YERLERDE SANIYORUM. BU ARADA BİR ARŞİV BELGESİ DAHA
AKTARMAK İSTİYORUM SİZE. 5 ARALIK 1927 TARİH. 5
ARALIK 1927’DE BİR TÜRK LİRASI VERDİĞİMİZ ZAMAN 2
DOLAR ALABİLİYORMUŞUZ KARŞILIĞINDA.
EĞER BİZİM NESİL VAZİFEMİZİ YAPAYDIK SİZE KARŞI, BUGÜN
20 MİLYON LİRALIK BANKNOTU GÖTÜRECEKTİNİZ,
KARŞILIĞINDA 40 MİLYON DOLAR ALACAKTINIZ BİZİM NESİL VAZİFESİNİ YAPAYDI.
AMA DİYORUM Kİ LÜTFEN GENÇLER LÜTFEN, İLERDE MALİYE BAKANI OLABİLİRSİNİZ, İLERDE BAŞBAKAN OLABİLİRSİNİZ, İLERDE AİLE KURABİLİRSİNİZ ODA BİR EKONOMİK
SEKTÖRDÜR VE EKONOMİYE YÖN
VERECEKSİNİZ. BİZİM YAPTIĞIMIZ, SİZE ÇEKTİRDİĞİMİZ SIKINTILARI ÇEKMEMENİZ İÇİN LÜTFEN EKONOMİK GÖRÜŞLERİYLE ATATÜRK’Ü MUTLAKA İNCELEMENİZİ
TAVSİYE EDİYORUM.
BU ARADA BİLİYORSUNUZ 1929 DA ÇOK BÜYÜK AMA ÇOK
BÜYÜK BİR ŞEY VAR. EKONOMİK KRİZ VAR. BÜTÜN DÜNYAYI SARSMIŞ EKONOMİK KRİZ. PEKİ SORUYORUM SİZE SARSILMAYAN BİR ÜLKE SÖYLEYİN. TÜRKİYE TABİİ Kİ. PEKİ 1929’DA BÜTÜN DÜNYA BUHRAN YAŞIYOR EN GELİŞMİŞ
ÜLKELER BİLE. HADİ ETKİLENMEDİN DE, RAKAMLARA BAKIN KİŞİ BAŞINA DÜŞEN MİLLİ GELİR %51,2 ARTIYOR. EKSİLMEYE ALIŞMIŞIZ DA ARTMA KELİMESİ GARİP GELİYOR BİZE. ENFLASYON NE KADAR?
EKSİ 1.2, BUNLAR RESMİ RAKAMLAR.
PEKİ İKİNCİ ÖRNEK, GÜNÜMÜZE ÖRNEK;1996 İNGİLTERE’DE
BİR SEÇİM YAPILIR. MECLİSTEKİ
KADIN MİLLET VEKİLİ SAYISI SEÇİMDEN ÖNCE 13, SEÇİMDEN SONRA BİRDEN 123 OLUR. Hİİİ DERLER
KİM YAPTI BU BAŞARIYI, LEZLİ ABDELA DİYE BİR HANIMEFENDİ. LEZLİ ABDELA’YI TÜM ÜLKELER
ÇAĞIRIR, “YA BİZE DE ÖĞRET METODUNU DA BİZDE KADINI FAZLA SOKALIM MECLİSE” DERLER. LEZLİ
ABDELA’YI TÜRKİYE DE ÇAĞIRIR. ŞİLEYE GELİR, DOLAR ALIR ANLATMAK İÇİN. VE İŞTE SÖZLERİNİN ÖZETİ “İNGİLİZ KADINI
BU BAŞARIYI ATATÜRK’E DANIŞTI”. YANİ BEN TÜRKİYE YE TERCİYE TERE
SATMAYA GELDİM. PEKİ LEZLİ ABDELA’NIN UYGULADIĞI PROJENİN ADINI BİLİYOR MUSUNUZ?
“MUTFAK PROJESİ” PEKİ ŞÖYLE YAZIYOR ŞURADA;
1919 DAN BERİ BİZ TÜRK KADINI VE
ATATÜRK’ÜN PEŞİNDEYİZ MERAK EDİYORUM İKİ KADIN MİLLETVEKİLİNİZDE BENİM PEŞİMDE NİYE
ACABA” DİYE DE İRONİ YAPMIŞ BURADA. BU ARADA EĞER
BİZ BU METODU UYGULASAYMIŞIZ
TÜRKİYE’DE SANIYORUM TÜRK ERKEKLERİ ŞU ANDA
MECLİSE NASIL GİREBİLİRİZ DİYE ARAYIŞ İÇİNDE
OLACAKTI, HİÇ ŞÜPHE YOK BUNA.
PEKİ BU ARADA DÜNYAYA O KADAR ÇOK İLK HEDİYE ETMİŞİZ
Kİ BUNLARDAN BİR TANESİ DE
ÜNİFORMALI VE RÜTBELİ KADIN ASKER İLK DEFA BİZİM ORDUMUZDA, BİZDEN DÜNYA ORDULARI ÖRNEK ALIYOR. KURTULUŞ SAVAŞINDA RÜTBE ALAN KADIN ASKERLERİMİZ; BİNBAŞI AYŞE ALTUNTAÇ, ÜSTEĞMEN EMİNE VARDARLI, ÜSTEĞMEN FATMA ŞİMŞEK. AMA DÜNYA TARİHİNE TEK
GEÇEN BİR ÜSTEĞMENİMİZ VAR; 700 ERKEK 43 KADINDAN OLUŞAN BİR MÜFREZENİN REİSLİĞİNE BİZZAT ATATÜRK TARAFINDAN ATANMIŞ, ÜSTEĞMEN KARA FATMA. EVET DÜNYADAKİ İLK MÜFREZE REİSESİ KADIN UNVANINI TAŞIR
KARA FATMA. BEN GEÇENLERDE ERZURUM’A DAVETLİYİM, ERZURUM ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜMÜZ DAVET ETTİ UÇAKLA GİTTİM. İNDİM UÇAKTAN “OFF AYAĞIM BELİM MELİM” DEDİM,
BİR AN AKLIMA GELDİ, BİLİYORSUNUZ KARA FATMA ERZURUMLU; ERZURUM’U 13 KADINLA MÜDAFAA EDİYOR,
ATINA ATLIYOR BURSA’YA KADAR GELİYOR, BURSA’NIN KURTULUŞUNA DA TANIK OLUYOR. BEN UÇAKLA ZOR
GİTTİĞİM YERE, ÖNÜMDE YEMEĞİM, ARKAMDA SUYUM,
SICACIK, AMA BU KADININ YAPTIĞI! HA O ZAMAN SANIYORUM
ŞU ANDAKİ TÜRK KADINI ASLA VE ASLA YORULDUM DEMEYE HAKKI YOK, EĞER KARA FATMALARI EĞER ŞERİFE BACILARI TANISAYDI.
EVET ANLIYORUM BU HANIMLARIMIZI TANIMADAN ÖNCE
BİR ŞEY YAPTIM ZANNEDİYORDUM.
ŞU ANDA HİÇBİR ŞEY YAPMADIĞIMA KANİYİM. BU ARADA
KARA FATMA’NIN SAVAŞTA
YAPTIKLARINI, DEDİM YA BURSA’YA KADAR GELMİŞ, ÜÇ
OĞLUNU ŞEHİT VERMİŞ, KIZININ PARMAKLARI İZMİT MUHAREBESİNDE KESİLMİŞ, SADECE SAVAŞI ANLATMAK
İÇİN BİR KONFERANS GEREKİR KARA FATMA’NIN. AMA
TAMİM GAZETESİNİ OKUYORUM, TAMİM GAZETESİNİ
OKURKEN KARA FATMA’YLA YAPILMIŞ BİR RÖPORTAJI
OKUDUM, İNANILMAZDI. GAZETECİ SORUYOR DİYOR Kİ; “ÇOK FAKİRSİN ÇOK ÇOK İHTİYACIN VAR PARAYA NEDEN ÜSTEĞMENLİK MAAŞI SANA BAĞLANAN MAAŞI KIZILAY’A BAĞIŞLADIN?” DİYOR. VERDİĞİ CEVAP TARİHİ BİR CEVAP
AYNEN ŞÖYLE:
BEN KURTULUŞ SAVAŞINDA YAPTIKLARIMI BİR MENFAAT
VE ÇIKAR KARŞILIĞINDAYAPMADIĞIMA İNANDIĞIM İÇİN
EN SON VATANİ VAZİFEM OLARAK MAŞIMI KIZILAY’A BAĞIŞLIYORUM
” DİYECEKTİR.
 
BU BANA NEYİ HATIRLATTI BİLİYOR MUSUNUZ? ATATÜRK’E
BİR GAZETECİ SORAR; “NEDEN MAL VE MÜLKÜNÜZÜ MİLLETİNİZE BAĞIŞLADINIZ” DİYE. ATATÜRK’ÜN VERDİĞİ CEVABI AYNEN AKTARIYORUM: ”MAL VE MÜLK BANA
AĞIRLIK YAPIYOR, ONLARI ASIL SAHİBİ OLAN MİLLETİME BAĞIŞLAMAKTAN FERAHLIK DUYUYORUM. ZENGİNLİKTEN
NE ÇIKAR ASIL ZENGİNLİK İNSANIN MANEVİ ŞAHSİYETİNDE OLMALIDIR
.“ DİYE CEVAPLAYACAKTIR. NE GÜZEL DEĞİL
Mİ EN SON KADEMEDEN EN TABANA KADAR, KADININDAN ERKEĞİNE KADAR HEPSİ AYNI SÖYLEMDE AMA
ALIŞMADIĞIMIZ GİBİ AYNI EYLEMDELER NE DİYELİM SAĞ OLSUNLAR, VAROLSUNLAR.
DİLEYELİM SİZİN NESLE, GENÇ NESLE, HORTUMCULAR SOYGUNCULAR DEĞİL, KARA FATMALAR,
MUSTAFA KEMALLER ÖRNEK OLSUNLAR. TABİ KARA
FATMA’NIN ÖRNEK OLABİLMESİ İÇİNDE BİR
OKUMA KİTABIMIZDA HİÇ OLMAZSA BİR OKUMA PARÇASI OLARAK KARA FATMA’NIN OLMASI LAZIM
Kİ ÖRNEK ALABİLESİNİZ. BU ARADA ATATÜRK’ÜN ŞU
SÖZÜ ÇOK HOŞUMA GİDER DİYOR Kİ;
“GEÇMİŞİ NE KADAR ÇOK UNUTURSAK GELECEĞİ
KORUMAK O KADAR ZOR OLUR
.” BİZ KARA
FATMALARI MUTLAKA HATIRLAMALIYIZ SANIYORUM.
BU ARADA BİR KADINIMIZI DAHA VERMEK İSTİYORUM,
MELEK HANIM. HAÇİN KATLİAMINI
HEPİNİZ HATIRLIYORSUNUZ, 535 TÜRK HUNHARCA KATLEDİLMİŞTİR. HEPSİ ÖLDÜĞÜNE GÖRE NERDEN
BİLİYORSUN HUNHARCA KATLEDİLDİĞİNİ? ŞAİR MELEK
HANIM DİYE ANILIRMIŞ HAÇİN’DE.
ŞAHADETİNDEN SONRA KOLUNUN ALTINDAN BİR
BOHÇA ÇIKIYOR, BOHÇAYI AÇIYORLAR, 18 KITALIK BİR
DESTAN YAZMIŞ. O ANDA GÖRDÜKLERİNİ KALEME ALMIŞ. MEKTUPÇU HÜSEYİN NASIL VAHŞETLE
ÖLDÜRÜLDÜ, KOMŞU KIZI HATİCE NASIL VAHŞETLE ÖLDÜRÜLDÜ HEPSİNİ KALEME ALDIĞI BİR DESTAN.
BAŞINA NE DEMİŞ BİLİYOR MUSUNUZ “İNŞALLAH OKUNA”.
BEN 45 YAŞIMDA BUNU OKUYABİLDİM
EN SONUNA DA “BİZDEN SONRAKİLER NELER
ÇEKTİĞİMİZİ BİLSİNLER DİYE YAZIYORUM” DEMİŞ SON
İKİ KIT’AYI SİZLERE OKUYORUM
 
MEYDAN KAZANI KURDULAR
TÜM BEBEKLERİMİZİ KAYNATTILAR
GÜN GÖRMEDİK ANALARI
SÜNGÜ İLE OYNATTILAR
KUNDAKLARI VERDİLER
KANLI KUNDAK YU DEDİLER
BEBELERİMİZİ KAYNATTILAR KAYNATTILAR
KUZU ETİ DİYE HEPİMİZE ZORLA YEDİRDİLER
 
 
EVET BİZ BURADA KOLAY BULUNMUYORUZ, BU KOLTUKLARDA KOLAY OTURMUYORUZ. EVET
BAKIYORUM ÇOK BURULDUNUZ, ÇOK ÜZÜLDÜNÜZ AMA LİDERLİK DEDİK BİRAZ DA GÜLÜMSEYELİM Mİ?
LİDER DEDİK, ATATÜRK’ÜN RESİMLERİNE BAKIYORUM
HEPSİ ASIK SURATLI HEPSİ CİDDİ.
LİDER OLMAK İÇİN BÖYLE Mİ OLMAK GEREKİYOR, ACABA ATATÜRK HİÇ Mİ GÜLMEMİŞ, HİÇ Mİ
ESPRİ YAPMAMIŞ? HADİ GELİN ANTALYA’YA GİDELİM.
ANTALYA YOLUNDA MOLA VERİR KULAĞINA BİR TÜRKÜ
GELİR “YA BU TÜRKÜYÜ ÇOK SEVDİM BULUN GETİRİN BU TÜRKÜYÜ SÖYLEYENİ” DER.
KÜÇÜCÜK BİR ÇOBAN GELİR. DERKİ “SESİN ÇOK GÜZEL
BANA DA BİR TÜRKÜ OKUR MUSUN
”.
BAŞLAR ÇOBAN “DEMİRCİLER DEMİR DÖVER TUNÇ OLUR”
DİYE, BİTİNCE ATATÜRK DALMIŞTIR “BİS
BİS” DER. ÇOBAN BÖYLE BAKAR. “OĞLUM DER BİS” DER
ÇOK BEĞENDİK TEKRARLA ANLAMINA
GELİR”. HİÇ NAZLANMAZ GENE AYNI TÜRKÜYÜ OKUMAYA BAŞLAR. ATATÜRK TÜRKÜ BİTİNCE
CEBİNDEN BİR HARÇLIK ÇIKARIR UZATIR. ÇOBAN HEMEN
ALIR HARÇLIĞI, KUŞAĞINA KOR, ELİNİ UZATIR
ATATÜRK’E “BİS BİS” DER. BU ESPRİ ATATÜRK’ÜN ÇOK
HOŞUNA GİTTİĞİ İÇİN ÇOK ÜNLÜ BİR
SANATÇIMIZIN YETİŞMESİ SAĞLANACAKTIR.
ATATÜRK’ÜN HAYATTA EN HOŞLANMADIĞI ŞEY
DALKAVUKLUK, AMA YEMEK MASASINDA HİÇ
HOŞLANMIYOR. KARŞISINDAKİ ADAM DA ATATÜRK’E
“SEN TÜRKLERİN ŞAHISIN ŞUSUSUN
BUSUSUN ...”, FECİ DALKAVUK. YOĞURT KASESİ ADAMIN ÖNÜNDEYMİŞ DİYOR Kİ ATATÜRK;“ŞU YOĞURT KASESİNİ
BANA UZATIR MISINIZ
”. ADAM YOĞURT KASESİ UZATACAK,
EL İNSAF AYAĞA KALKIYOR, ÖNÜNÜ İLİKLİYOR, TAM
YOĞURT KASESİNİ ALACAK PARMAKLARI İÇİNE GİRİYOR.
AH DİYORLAR ADAMA TAKTI ATATÜRK, BİRDE ZATEN SİNİRLENMİŞ DURUMDA, BİRDE ÇOK TİTİZ BU KONUDA,
ŞİMDİ BİR FIRTINA KOPACAK. ADAM PERİŞAN, AH PAŞAM
VAH PAŞAM DERKEN “YA NİYE BU KADAR ÜZÜLDÜNÜZ
DEMİN YOĞURT YİYECEKTİM ŞİMDİ CACIK YEMİŞ OLURUM
”. EVET, BU ESPRİYLE 25 YILIN SONUNDA ATATÜRK’ÜN MÜTHİŞ ESPİRİTÜEL OLDUĞUNU KEŞFETTİM VE YENİ HAZIRLADIĞIM KONFERANSIMIN KONUSU NE BİLİYOR MUSUNUZ?
 
“ESPİRİLERİYLE ATATÜRK”.
BUGÜN ONU HAZIRLIYORUM, 6-7 AY SONRA BİTECEK
İNŞALLAH SİZLERLE BULUŞACAĞIZ. O KONFERANSTA
ÇOK GÜLECEĞİZ AMA İNANIN ÇOK DA DÜŞÜNECEĞİZ. BİR GAZETECİDE ATATÜRK’E SORAR “SİZE DER DİKTATÖR DİYORLAR NE DERSİNİZ”. ATATÜRK ŞÖYLE BİR BAKAR,
EĞER BEN DİKTATÖR OLSAYDIM HANIMEFENDİ BU
SORUYU SORDUKTAN SONRA SİZ ASLA CANLI
KALAMAZDINIZ
“ DİYECEKTİR. PEKİ DİKTATÖR MÜ MUSTAFA KEMAL
BAKALIM.
İZMİR KURTULDU, ÇOK TATLI BİR YORGUNLUK, ANKARA’YA HAREKET EDECEKLER. TRENE BİNERLER
KOMPARTIMANA ÇEKİLİRLER. ERTESİ GÜN KOMPARTIMANI ÇALAR YAVERİ, AÇAR YORGUN, BİTKİN,
KRAVATINI YIKAMAKTADIR ATATÜRK. YAVERİ “YA PAŞAM
BU NE HAL HİÇ UYUMADINIZ HERHALDE
NİYE BÖYLESİNİZ” DER. “YA ÇOCUK KOMPARTIMANIMA YASTIKLA BATTANİYE KOYMAYI
UNUTMUŞUNUZ. KOLUMU YASTIK YAPTIM AĞRIDI SETREMİ YASTIK YAPTIM ÜŞÜDÜM BENDE
UYUMADIM KALKTIM” DER. YAVERİ; “AMAN PAŞAM!
BİRİMİZE HABER VEREYDİNİZ HEMEN SİZE
BİR YASTIKLA BATTANİYE GETİRİRDİK” DER. VE BİR ÜLKE KURTARMAKTAN DÖNEN KOMUTAN SÖYLÜYOR
BUNLARI TARİHİ BİR CEVAP DERKİ “GEÇ FARK ETTİM
HEPİNİZ EN AZ BENİM KADAR
YORGUNDUNUZ. HİÇBİRİNİZE KIYAMADIM. ÖNEMLİ OLAN
BENİM UYUMAM DEĞİL MİLLETİMİN
RAHAT UYUMASI”. VAR MI BÖYLE BİR ŞEY! BU İNSANA DİKTATÖR DEMEYE KİMİN DİLİ VARABİLİR.
AYAKLARININ ALTINA YUNAN BAYRAĞI SERİLDİĞİNDE
BAYRAK BİR ULUSUN ONURUDUR DİYE BASMAYIP
KALDIRTAN BİR İNSANIN KENDİ MİLLETİNİN İNANCINI ÇİĞNEYEBİLECEĞİNİ DÜŞÜNMEK ANCAK ONURU VE
ŞEREFİ OLMAYAN KİŞİLERİN İŞİ OLABİLİR DİYE DÜŞÜNMEDEN
DE EDEMİYORUM.
BU ARADA İÇİMİZDE ÇOK DEĞERLİ ÖĞRETİM GÖREVLİLERİMİZ
VE ÖĞRETMEN ARKADAŞLARIMIZ
VAR. ONLARIN İÇİN DE ÇOK ÖZEL BİR ANISINI ANLATACAĞIM.
 
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİNİN AÇILIŞ TÖRENİ. ÇOK MÜTEVAZI
BİR SALON, TAHTA İSKEMLELER, ORTAYA ATATÜRK’ÜN OTURMASI İÇİN KIRMIZI RENKTE SÜSLÜ MUHTEŞEM BİR
KOLTUK KONMUŞ. PROFESÖRLERLE BİRLİKTE GELİYOR, BUYURUN DİYORLAR. BİR KOLTUĞA BAKIYOR DÖNÜYOR PROFESÖRLERE, AYNEN ŞUNLARI SÖYLÜYOR; “SİZLERDEN ÖĞRENECEK O KADAR ÇOK ŞEYİM OLDUĞUNA GÖRE BU KOLTUK SADECE SİZLERE LAYIKTIR” DİYOR. EN KIDEMLİ PROFESÖRÜ O KOLTUĞA OTURTUYOR VE KENDİSİ TAHTA İSKEMLEDE PROGRAMI SONUNA KADAR İZLİYOR. EVET
YANİ KENDİNCE HAK ETMEDİĞİ HİÇBİR KOLTUĞA
OTURMAYAN BİR MUSTAFA KEMAL’İ GÖRÜYORUZ ORADA. DÜNYA LİDERİ OLMAK SANIYORUM BU EVET .
BU ARADA İSTANBUL VE ANKARA İLLERİNDEN BİRİSİNE ATATÜRK ADININ VERİLMESİ İÇİN BİR KANUN ÖNERGESİ VERİLİYOR MECLİSE. YA İSTANBUL’A ATATÜRK DİYORDUK
YA ANKARA’YA. BU ÖNERGEYİ VERENİ HEMEN ÇAĞIRIYOR
VE AYNEN ŞUNLARI SÖYLÜYOR ;“BİR İSMİN DİLLERDE
KALMASI İÇİN ŞEHRİN TEMELLERİNE SIĞINMASINA
GEREK YOKTUR. BAKIN BU ŞEHRİN İSMİ İSTANBUL AMA
FATİH SULTAN MEHMET’İ HEMEN HATIRLIYORUZ. EĞER
BEN BİR ŞEY YAPABİLDİYSEM BUNU BİNALARIN
TEPELERİNE, ŞEHRİN TEMELLERİNE İSMİMİ YAZARAK
DEĞİL MİLLETİMİN KALBİNE YAZARAK ANILMAK İSTERİM
” DİYECEK, HİÇBİR YERE ADININ VERİLMESİNİ KABUL ETMEYECEKTİR. ŞİMDİ BAKIYORUM DA HORTUMCUNUN SOYGUNCUNUN HEPSİNİN ADI BİTARAFLARDA ŞEY GİBİ
YAZIYOR MERAK EDİYORUM NASIL OLUYOR BU DİYE.
EVET, GALİBA BENİ BIRAKTINIZ, BEN 25 YIL KOLAY DEĞİL,
BENİ BIRAKIRSANIZ SABAHA KADAR BURADAYIZ. EN İYİSİ
SON İKİ ANI AMA ONU EN İYİ ANLATAN ANILARLA
PROGRAMIMA SON VERMEK İSTİYORUM; İŞTE İLKİ
ÖĞRENCİLER EVET SİZİN İÇİN. BİR ÖĞRENCİ ANLATIYOR, MAHMUT SADİ. ŞÖYLE ANLATIR MAHMUT SADİ. “YIL 1923. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİNDE ÖĞRENCİ OLDUĞUM
SIRALAR. OKUL DUVARINDA BİR İLAN GÖRÜYORUM. AVRUPA’YA TALEBE YOLLANACAKTIR. ALLAH ALLAH
DİYORUM, ÜLKE
YIKIK DÖKÜK YIL 1923 AVRUPA’YA TALEBE! LÜKS GİBİ
GELEN BİR ŞEY, AMA BİR ŞANSIMI DENEMEK İSTEDİM.
150 KİŞİ İÇERİSİNDE 11 KİŞİ SEÇİLMİŞİZ. BENİM İSMİMİN
YANINA ATATÜRK “BERLİN ÜNİVERSİTESİNE GİTSİN” DİYE YAZMIŞ. ZAMAN GELDİ. SİRKECİ GARINDAYIM, AMA KAFAM ÖYLE KARIŞIK Kİ GİTSEM Mİ KALSAM MI, ORDA BENİ UNUTUR MU BUNLAR, PARA YOLLARLAR MI, GURBET ELLERDE NE YAPARIM? BİR AN GİTMEMEYE KARAR VERDİM, DÖNDÜM.
O SIRADA BİR MÜVEZZİ İSMİMİ ÇAĞIRDI “MAHMUT SADİ, MAHMUT SADİ, BİR TELGRAFIN VAR” TELGRAFI AÇTIM
AYNEN ŞUNLAR YAZIYORDU ”SİZLERİ BİRER KIVILCIM
OLARAK GÖNDERİYORUM ALEVLER OLARAK GERİ DÖNMELİSİNİZ
”. VAR MI BÖYLE BİR ŞEY? 11 ÖĞRENCİNİN NEREDE, NE ZAMAN, NE DÜŞÜNEBİLECEĞİNİ HESAP
EDEBİLEN BİR LİDER DÜNYA LİDERİ OLMASIN DA NE
OLSUN. YIL 1923, BİZ EVİMİZDE BİR ÇOCUĞUMUZUN HUYUNU DEĞİŞTİREMİYORUZ BİR HUYUNU. TÜM ÜLKENİN HUYU DEĞİŞİYOR. BUNLA UĞRAŞAN BİR İNSAN YOLLADIĞI 11
ÖĞRENCİ NEREDE, NE ZAMAN, NE DÜŞÜNEBİLECEĞİNİ HİSSEDEBİLİYOR. MAHMUT SADİ DEVAM EDİYOR “GEL DE
ŞİMDİ GİTME, GİTTE
ORDA ÇALIŞMA, DÖN DE BU ÜLKE İÇİN CANINI VERME”.
DİYOR.
EVET BU GÜN EN BÜYÜK ŞİKAYETİ NE TÜRKİYE’NİN?
BEYİN GÖÇÜ. EN İYİ BEYİNLERİMİZİ
KAPIP GÖTÜRÜYORLAR AMA O ÇOCUKLARIMIZ ARKALARINA BAKA BAKA GİDİYORLAR. PEKİ
DİYECEKSİNİZ Kİ ENGELLEMEK O KADAR MI ZORMUŞ?
HA O GÜN 11 ÖĞRENCİYMİŞ, TELGRAFMIŞ. BU
GÜN MİLYON ÖĞRENCİ OLSUN, E-MAİL BİLGİSAYAR VAR.
YETER Kİ ŞU İKİ CÜMLEYİ İFADE EDEBİLECEK,
ONLARIN SORUMLULUĞUNU ALAN BİR LİDERLERİ OLSUN.
İŞTE SON ANIM, NEHİRE NEHİR HANIMEFENDİDEN; ŞÖYLE ANLATIR “O ZAMANLAR KADINLARIN SANATÇI KİMLİĞİNİ
YENİ YENİ KAZANDIĞI DÖNEMLER. BENİM TİYATRODA ÇÖMEZLİK DÖNEMİM. MUHSİN ERTUĞRUL DARÜL
BEDAİ’YE BAŞ YÖNETMEN OLARAK ATANMIŞ. ÇOK TİTİZ
BİR İNSAN. PROVADAN OYUNA HER ŞEY SAAT TİTİZLİĞİ İ
LE İŞLİYOR, PERDE BİR SANİYE BİLE GEÇ AÇILMIYORDU.
PROVAYA GEÇ KALAN OYUNCU DERHAL OYUNDAN UZAKLAŞTIRILIYORDU. EEE TAHMİN EDERSİNİZ Kİ BU DURUMDA MUHSİN ERTUĞRUL’UN DA DÜŞMANI ÇOKTU.
BİR GECE
DOLMABAHÇE’DEN ATATÜRK’ÜN ŞEHİR TİYATROLARINA GELECİĞİ HABER VERİLDİ. BEN DE KARŞILAMAK İÇİN HAZIRDIM. FAKAT PAŞA GECİKTİ. MUHSİN ERTUĞRUL KENDİSİNİ BEKLEMEDEN PERDEYİ SANİYESİ SANİYESİNE
AÇIP OYUNU BAŞLATTI. ATATÜRK 4 DAKİKA GEÇ KALMIŞTI.
ETRAFTAKİ DALKAVUKLAR ATATÜRK GELDİĞİNDE
MUHSİN ERTUĞRUL’UN ONU BEKLEMEDEN PERDEYİ
AÇTIĞINI ELLERİNİ OVUŞTURA OVUŞTURA ANLATTILAR ATATÜRK “YAAA ÖYLEMİ MUHSİN ERTUĞRUL’LA
GÖRÜŞÜRÜZ” DEDİ. HERKES MUHSİN ERTUĞRUL’UN İ
ŞİNİN BİTTİĞİNE İNANIYOR, BEN MÜDÜR OLACAĞIM SEN
MÜDÜR OLACAKSIN KAVGALARI BİLE BAŞLAMIŞTI.
ATATÜRK PİYESİN BİTİMİNDE MUHSİN ERTUĞRUL’U
AYAKTA KARŞILADI. DEMİNKİLERİ DE YANINA ÇAĞIRARAK AYNEN ŞUNLARI SÖYLEDİ. “SİZİ TEBRİK EDERİM İŞİNİZLE
İLGİLİ CİDDİYETİNİZ ÜLKENİN GELİŞİMİNİ CİDDİYE ALDI-
ĞINIZI GÖSTERİR BİZ GEÇ KALDIK SİZ VAZİFENİZİ YAPTINIZ EĞER BİR TEK BENİM İÇİN PERDEYİ AÇMAYIP OYUNU BAŞLATMASAYDINIZ BU DALKAVUKLUKTAN İLERİ GİTMEZ
VE BENİ ÇOK ÜZERDİ BEN HERKESİN HER SAHADA İŞİNİ BU KADAR CİDDİYE ALMASINI İSTİYORUM ÜLKE ANCAK BÖYLE İLERLER EFENDİLER” DEMEZ Mİ. ETRAFTAKİLERİN
SURATLARI GÖRÜLMEYE DEĞERDİ O SIRADA”.
AMA İŞTE LİDERLİK DİYORUM. ŞİMDİ BİR AN GÜNÜMÜZE GELİYORUM,
HADİ
BAKALIM BABA İSENİZ BAŞLATIN PROGRAMI GELMEDEN. MÜMKÜN MÜ! ONDAN SONRA ARTIK BEĞENİN HARİTADAN
BİR YER, EVET Kİ BU İNSAN BİR ÜLKENİN EN BÜYÜK LİDERİ DEĞİL ASRIN LİDERİ OLAN BİR İNSAN BUNU YAPIYOR.
EVET ATATÜRK VE ONUNLA EL ELE VERENLER SAYESİNDE
ÜÇ TARAFI DENİZ YERİN ÜSTÜNÜ
ANLATAYIM MI? LÜTFEN PAZARA GİDELİM YABANCI
ÜLKELERE GİTTİM. PORTAKALI TANEYLE JELATİNLERE SARIYORLAR, KIYMETLİ MADDE, KARPUZU DİLİMLE YİYORLAR, BİZ KELEK ÇIKTIMI ATIYORUZ, BİR TANE DAHA AÇIYORUZ VAR
MI BÖYLE BİR NİMET. LÜTFEN PAZARA GİDELİM, YEŞİLİN HER TONU; GEÇEN BİR YABANCI KONUĞUM VAR; PAZARDAN GEÇMEK ZORUNDA KALDIK DEDİ Kİ BANA “TÜRKLERİN ÖZEL
BİR GÜNÜ HERHALDE BU GÜN”. “NEDEN” DEDİM? EEE BAKTI KADIN NAYLON TORBA NAYLON TORBA YOK ÖYLE BİR DAVA, BÖYLE BİR NİMET NERDE, HANGİ ÜLKEDE. BİR TANE
SALATALIK, BİR TANE DOMATES, BİZ KİLOLARLA. VE BANA
NE DEDİ BİLİYOR MUSUNUZ? “YAHU ÜLKEME DÖNÜNCE NE İSTEYECEĞİM BİLİYOR MUSUN”. “NE” DEDİM. “TÜRKİYE’Yİ İSTERİM DE İSTERİM DİYE TUTTURACAĞIM” DEDİ. BİR
ESPRİYDİ AMA BİR GERÇEK PAYI DA OLDUĞU SU
GÖTÜRMEZ.
PEKİ YERİN ALTINA GEÇELİM. KROM, BROM, TORYUM,
BOR. TAMAM GÜZEL AMA PETROLÜN ZEKASINA HAYRANIM. NEDEN Mİ? BURADA ÇIKIYOR, BURADA ÇIKIYOR, BURADA ÇIKIYOR AMA
TÜRKİYE’NİN SINIRINI EZBERLETMİŞLER PETROLE, BİR KİLOMETRE GİRMİYOR İÇERİ. VAR MI BÖYLE BİR PETROL,
YANİ ALTIMIZ PETROL DOLU ASLINDA. HADİ PETROLÜ DE GEÇELİM, UZAYDAN ÇEKİLEN
FOTOĞRAFLARA GÖRE BUGÜN PETROLDEN BİR DERECE ZENGİN MADEN VAR, URANYUM. BU GÜN
DÜNYADAKİ, TÜRKİYE’DE DEĞİL DÜNYADAKİ ENİ İYİ
URANYUM REZERVİ BİZİM KARADENİZ
DAĞLARINDA ARZI ENDAM EDİYORMUŞ. HOŞ O BİZE BAKIYOR
BİZ ONA BAKIYORUZ AMA
TÜRKİYE’NİN DIŞ BORCUNUN 19 KATI DEĞERİ OLDUĞU
TESPİT EDİLMİŞ UZAYDAN ÇEKİLEN FOTOĞRAFLARA GÖRE.
YABANCI ÜLKELERE GİTTİĞİMDE UFACIK BİR TARİHİ VESİKA BULUYORLAR, ÜÇ KERE ETRAFINI
ÇEVİRİYORLAR, BİRDE BOL PARA ÖDÜYORSUNUZ, BÖÖÖYLE BAKIYORSUNUZ. 15 AYRI MEDENİYETİ
BARINDIRAN 10000 YILLIK BİR TARİH VAR ALTIMIZDA.
ROMANYA DEVLET BÜTÇESİNİN ÜÇTE BİRİNİ NASIL KALKINDIRIYOR? SUNİ TERMAL TESİS
YAPMIŞ ADAMLAR DÜŞÜNEBİLİYOR MUSUNUZ SUNİ.
ERZURUM’A GİTTİM KAYNIYOR, KOZAKLIYA
GİTTİM KAYNIYOR, BURSA’YA GİTTİM KAYNIYOR, İZMİR
KAYNIYOR. SADECE BİZİM SICAK SU
KAPLICAMIZ. HAKİKİSİ VAR ÇÜNKÜ ELİMİZDE. GEÇEN GÜN ISPARTA SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ BENİ DAVET
ETTİ REKTÖRLÜK, ORAYA GİTTİM. BENİ DARVAS DİYE BİR
KAYAK MERKEZİNE GÖTÜRDÜLER. KAYAK MERKEZİNDE KAYAKLA KAYIYORDU HERKES DAVRAS’TA. BİR BUÇUK
SAAT SONRA, ANTALYA AKDENİZ ÜNİVERSİTESİNDE
VERECEĞİM KONFERANS İÇİN ANTALYA’YA İNDİM. MİLLET DENİZDE YÜZÜYORDU. VAR MI BÖYLE BİR ÜLKE SÖYLEYİN
BANA. BİR BUÇUK SAATLİK MESAFEDE. BURSA, ULUDAĞ’A GİDİYORSUNUZ KAYAK KAYIYORLAR, 20 DAKİKADA
MUDANYA’YA GİDİYORSUNUZ DENİZE GİRİYORLAR.
HAKİKATEN YOK BÖYLE BİR ÜLKE. DÜNYA YUVARLAĞINI ÇEVİRİN HEPSİNİN BİR ARAYA GELDİĞİ BİR ÜLKE SÖYLEYİN BANA, BEN BULAMADIM. YA GÜNEŞİ VAR YA KAR-I VAR
YA DENİZİ VAR YA DAĞI VAR BİRİNDEN BİRİ MUTLAKA.
PEKİ BU KADAR ÖZEL VE GÜZEL BİR ÜLKE BİZİM
ELİMİZDEYKEN BAŞIMIZ DERTTEN KURTULUR
MU? ASLA. DÜŞMANIMIZ DÜNDEN DAHA AZ DEĞİL,
DÜNDEN DAHA ÇOK. BÜTÜN ÜLKELERİN GÖZÜ
BİZİM ÜLKEMİZDE. NASIL OLMASIN Kİ! GALİBA BİR TEK
BİZİM GÖZÜMÜZ YOK ŞU ÜLKEDE.
BU GÜN BUNUN İÇİN PARÇALAMA VE BÖLME
GİRİŞİMLERİNİ YÜZ YILLARDIR UYGULUYORLAR. BİR
ARA SİYASİ GİRDİLER, SAĞ-SOL DİYE BÖLDÜLER, KAPIŞIN DEDİLER, YUTMADIK. DAHA SONRA ETNİK
BÖLDÜLER, KÜRT-TÜRK DEDİLER, KAPIŞIN DEDİLER,
YUTMADIK. DİNİMİZİ KULLANDILAR, KAPANAN-
KAPANMAYAN, LAİK OLAN–OLMAYAN, ATATÜRK’ÇÜ OLAN–OLMAYAN DİYE DÖRDE BEŞE,
TARİKATLARA BÖLÜNÜN DEDİLER Kİ KOLAY ALALIM,
YUTMADIK. EKONOMİYİ KULLANDILAR, ZENGİN-FAKİR
ALAN-ALAMAYAN DEDİLER, GENE OLMADI. YANİ TAZI
ESKİ TAZIYDI, HABİRE ÇULUNU DEĞİŞTİRDİLER.
OYUNUN KURALI BUYDU AMA BİZ BU OYUNA HİÇ GELMEDİK GELMEYE DE ASLA NİYETİMİZ YOK.
YENİ ATATÜRK’LER YETİŞİYOR VE GELMEKTE. İŞTE BUGÜN
BİZİ KUVVETLENDİKÇE
BUDANAN, DİĞER TÜRLÜ OLDUĞU SÜRECE DE SULANAN
BİR AĞAÇ MİSALİ GÖRMEK GAFLETİNDE OLAN
YADA BAŞKA BİR DEYİŞLE AYAĞA KALKMAYACAK KADAR DESTEKLE AMA YERE DÜŞMEYECEK KADAR
KÖSTEKLE POLİTİKASI UYGULAMAYA ÇALIŞAN TÜM
ÜLKELERE, İÇ VE DIŞ DÜŞMANLARIMIZA KARŞI EN
GÜZEL CEVABI NE ZAMAN VERECEĞİZ BİLİYOR MUSUNUZ?
ONU ANMAYI BIRAKIP ANLAMAYA
BAŞLADIĞIMIZ ZAMAN. ONU YAKAMIZDA TAŞIDIĞIMIZ
KADAR FİKİR VE EYLEMLERİMİZDE DE
TAŞIYABİLDİĞİMİZ ZAMAN. ONU ÖZLEDİĞİMİZ KADAR ÖZÜMSEDİĞİMİZ ZAMAN. ONUNLA YARIŞAN
AMA ONU AŞMIŞ YENİ MUSTAFA KEMALLERİ YETİŞTİREBİLDİĞİMİZ ZAMAN VERECEĞİMİZ
İNANCIYLA. SİZLERDEN NAKİYE HANIM, KARA FATMA,
MUSTAFA KEMAL GÖSTERDİĞİN HEDEFE
HENÜZ ULAŞAMAMIŞ OLMAKTAN DOLAYI ÖZÜR DİLİYOR
VE BU HEDEFE ULAŞANA DEK SAKIN BİZİ
AFFETMEYİN DİYOR VE BİR ŞİİRLE PROGRAMIMA SON VERİYORUM.
ATATÜRK DE, ET ARTI KEMİK ARTI KANDI, İNSANÜSTÜ
DEĞİLDİ YANİ ATATÜRK, ATATÜRK DE HERKES GİBİ
KUSURLARI OLAN, KÜÇÜK BÜYÜK VE ÇİRKİNDE
OLABİLİRDİ, AMA GÜZELDİ.
ATATÜRK YORGUNLUK KAHVESİNİ BİR SU BAŞINDA YUDUMLAMAYI,
SERHAT TÜRKÜLERİNİ, ALATURKAYI, MESELA SAFİYE
AYLA’YI,
YEMEKLERDEN FASULYE PİLAKİSİNİ SEVEN,
MİRİ KELAM BİR İSTANBUL EFENDİSİ. AŞIK VE ŞAİR,
MAHCUP VE ÜRKEK,
AMA KARADENİZLİ DEĞİL KARADENİZ KADAR CANLI,
ADANALI DEĞİL AMA ADANALI KADAR SICAK KANLI,
VE BİR AYDINLI KADAR OTURAKLI VE ZEYBEK.
VELHASIL BİZİM MAYAMIZDAN BİZİM KUMAŞIMIZDANDI
MUSTAFA KEMAL.
 
İNSAN ÜSTÜ DEĞİLDİ ATATÜRK,

TAM İNSANDI.


*   *   * 

Ali HASDEMİR

SÖZDE DEĞİL, ÖZDE AYDIN
 
Çelik gibi kararlı, dik duruşlu ve buz mavisi bakışlı Ata'mızın,
ülkemizin kurucu liderinin  "Nutuk" unu,  2'nci de değil, 3'ncü
kez yeniden okumak, okunmasını da özendirmek gerek bugünlerde..
 
Bu çaba, en ziyade şunun için olmalı:
 
Vahdettin'in şiar edindiği o ünlü "çoban ve sürü" psikolojisinden esinlenerek toplumu sürüklemeye çalışanlara inat!
 
Atamızın nezdinde, asıl tüm fikir ve inkilaplarını yıpratmak isteyenlere
inat!!
 
**
 
Bir yapay şov hüküm sürüyor bir süredir..
 
Aynı merkezden kurgulanarak yönetildiği güçlü hissini uyandıran
yeni bir akım..
 
Özür mözür kampanyaları, insanın beynini  de midesini de bulandırıyor..
 
Zira gündem değiştirmekten de öte amaçlara  hizmet ediliyor.
 
Bir taşla kaç kuş vurulur hesapları yatıyor bunların altında..
 
Haklı sorular ise sanırım şunlar:
 
1800'lerin son 25 yılıyla 1900'lerin ilk 20 yılı arasındaki zaman diliminde, Doğu Anadolu'da öldürülen 500 bini aşkın Türk,
Kürt ve diğer Osmanlı vatandaşından kim özür dileyecek?
Balkanlarda katledilen 300 bini aşkın Türk için kimler af
dilemeyi düşünür?
 
Bu kurgu özür plânı arkasında neler yatıyor?
 
Özür mözür plânlarının ardında kuşkusuz tek kelimeyle, tek
bir şey var:
 
M E N F A A T..
 
Biraz daha açacak olursak konuyu; bu planların arka cephesindekiler
X bilinmeyeni değildir artık, resmen ve hileyle uluslararası dev çıkarlar..
 
Çıkarlar var.. Hem de uzun vâdeli dev çıkarlar..
 
Bu topraklar üstünde, uluslararası gizli servisler patentli, yerli işbirlikçi yardımlı, taşeronlu maşeronlu cinayetler işlenmedi mi?
 
Cânım yurdumun en değerli kalemleri, düşünürleri  (ki, şu anda onlara
büyük gereksinim vardı) bu iğrenç amaca hizmet etme doğrultusunda katledilmedi mi?
 
Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Necip
Hablemitoğlu, Turan Dursun
ve daha bir çok beyin, bu dev ve
açgözlü çıkar adına şehit olmadı mı?
 
İşte onlar özde aydınlardı..
 
Şimdilerde, kamuoyu önünde fütursuzca şov yapan sözde aydınlardan değillerdi.
 
**
 
"Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın
başdanışmanı Ahmet Davutoğlu açıkladı: "- 'Büyük Ortadoğu Projesi'çöktü..."
Ve ekledi:  "Çok taraflı bir yeni yaklaşım lazım..."
RTE'nin en güvendiği danışmanı AKP'nin hayatını mematını saptayan
bir sürecin bittiğini söylüyor...  Ve ezberler bozuluyor... CIA MIA..
Komiser momiser..  Polis molis.. Soros moros.. Taraf maraf..
Vakit makit..
derken ezber bozulunca ne olacak?"  diyor üstad
İlhan Selçuk..
 
Yani kısaca "Uyanık durmak gerektiği"nin altını çiziyor..  Herkesin
çok daha duyarlı, her zamankinden daha sorumlu olması gereken
bir sürece girildiğinin işaretlerine dikkat çekiyor.
 
Çünkü yeni yeni, tuhafüstü, ucûbe plânların peşinde olanlar olabilir..
 
Burada merhum Attila İlhan'ı da rahmetle anmalıyız.
 
Ömrünün son yıllarında, yazılarında ve sözlerinin satır aralarında
verdiği mesajları için özellikle.
 
Ne kadar derin düşünce ve çok ileri görüşe sahip bir usta bir kalem
olduğu şimdi çok daha iyi anlaşılıyor..
 
Ruhu şâd olsun..
 
**
 
Doğalgaza rekor zam gelmesi nedeniyle büyük kentlerdeki birçok
aile, sayısı yüzbinlerle ifade edilen hane, sobaya U dönüşü yapmış,
beleşe dağıtılan kalitesiz kömür nedeniyle hava kirliliği maksimum
düzeğe kadar ulaşmış ne gam..
 
Millet zehir soluyor..
 
Medeni her ülkenin aydınları ayağa kalkar bu durumda.
 
Benim sözde aydınım, tercihini susmaktan yana kullanıyor..
 
Böyle yaşamsal konulara ilgi duyar mı?
 
Duyarsa, mazallah yaldızları dökülür sanki.
 
**
 
Adam, Erzurum'da yeni bir parti kuruyor..
 
Partinin il teşkilatı kuruluşunun ilk konuşmasını yapacak..
 
Sanırsınız ki, yapacağı hizmetleri, yeni çözümlerini ortaya
koyacak.
 
"Adaletin kılıcını ortaya koyacağız. Asacağız, keseceğiz.
Asmaya geliyoruz"
diyor..
 
Zamanlamasına bakar mısınız peki?
 
Cumhuriyetin 7'nci yılında Menemen'de Asteğmen öğretmen
Kubilay'ın eli kanlı yobazlarca başı kesilerek katledilmesinin 79'ncu yıldönümünde..
 
Sözümona aydınım ise nedense ısrarla bu konularda susuyor..
 
Benim sözde aydınım, yapay gündem maddeleriyle toplumun makyajla gözünü boyamaya çalışıp kendi sahte imajını parlatmaya çalışıyor.
 
Aysberg'in karanlık yüzünü, toplumuna projeksiyonlar yaparak
gösterecek içtenlikli, gönülden, gerçek ve özde aydınlara gereksinim duyuluyor bu son süreçte..
 
Özürü kabahatinden büyük, sözde aydınlara değil!!
 
Esen kalınız..
 

**********************
Cumartesi, 08 Kasım 2008 

Bilkent Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Yüksek Lisans
Öğrencisi Ateş Akaydın'dan bir belgesel yapımcı/yönetmenine açık mektup:
 
 
"Sayın Can Dündar,

Ben Bilkent Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği bölümünde
yüksek lisans yapmakta olan bir öğrenciğim.  Adım Ateş AkaydınAtatürk ile ilgili yaptığınız belgeseli, çok üzülerek söylüyorum hiç beğenmedim.
 
Özetle, belgeselde rahatsız olduğum konular şunlar:

Öncelikle, Vahdettin'in Atatürk'ü bilinçli olarak vatanı kurtarması için Samsun'a gönderdiği konusundaki iddia, halen tartışılan,temelsiz
ve acık söyleyeyim Fethullah taraftarları ve Osmanlı sevdalıları
tarafından sıklıkla dile getirilen bir görüştür.  Böyle bir konuya
belgeselinizin son derece taraflı yaklaşması kanımca cok üzücüdür.
Bilakis Vahdettin, Atatürk için tutuklama ve idam kararı çıkartılmasına
ön ayak olmuş biridir.

İkinci olarak, Mustafa Kemal'i  "Atatürk" yapan ve en büyük
savaşlardan biri olan Çanakkale Savaşı'na belgeselde son derece
az yer verilirken, Atatürk'ün özel hayatına, özellikle Madame
Corinne
'e yazdığı mektuplara gereksiz derecede çok yer verilmiştir.

Belgeselinizde, Atatürk'ün yüksek idealleri ve amaçları etrafında şekillenmek yerine, Atatürk'ün aldığı -ve kanımca alınması Cumhuriyetimiz için hayati zorunluluk teşkil eden - kimi kararları, Atatürk'ün kişiliğine zarar verecek şekilde kullanmanız kabul
edilemez.

Özellikle Atatürk'ün, Ankara Meclisi'nin açılması sırasında takiyye
yaptığını ima eder şekildeki açıklamalarınız, Atatürk'ün Lenin kozunu oynadığını dile getirirken üstüne vura vura "müslüman ve komünist yoldaşlarım" şeklinde ifadelerin geçtiği gazete küpürlerine özellikle
yer vermeniz, uslup açısından çok üzücüdür ve kullandığınız ifadeler de Atatürk'ümüzü dinsiz bir komünist gibi göstermektedir. Bu olaylar ile
ilgili gercekler, maksatlar ve yöntemler ayırt edilebilir şekilde ve
düzgün bir uslup ile sunulabilirdi, ama siz bundan gördüğüm kadarıyla kaçınmışsınız.

Atatürk'ün not defterindeki, kendisinin iktidara gelmesi halinde bir
darbe ile ve zorla sistemi baştan aşağıya değiştireceği konusundaki ifadelerin pek cok kere vurgulanmış olması, Terakkiperver
Cumhuriyet Fırkası
nın liderleri ve silah arkadaslarını idama
göndermiş olması ya da onları bastırmış olması, Mussolini'nin
ressamına bir portresini yaptırmıs olmasına ve ressamın yorumlarına özellikle yer verilmesi ve Avrupa'da kimi gazeteler tarafından bir
diktatör olarak nitelendirilmesine özellikle yer verilmiş olması bence Atatürk'ün kişiliğine hakarettir.

Yine aynı dönemdeki gazeteler, Atatürk'ün dünya tarihinde bin
yılda bir görülen bir dâhi olduğunu beyan etmektedir.  Ve sizin
çalışmanız, Atatürk'ün bütün dünyanın kabul ettiği bir dâhi ve gercek
bir lider olduğunu adeta saklamak ister biçimde seçilmiş gazete küpürleriyle doludur.  Bunlar Atatürk'ümüzü sanki bir diktator gibi göstermektedir!

Size soruyorum sayın Dündar, siz şeriatla ve faşizmle yönetilen
bir ülkede, Cumhuriyeti getirmeyi başaran, kadınları sosyal
hayata katan, nerdeyse hiç okuma yazma bilmeyen bir halkı, 
10 sene gibi kısa bir süede okuma yazma bilir hale getiren kac
tane diktatör gördünüz? Medeniyet icin gerekli yol ve yordamları, lütfen diktatörlükle karıştırmayınız.

Siz, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın irticai faliyetlerinden bahsettiniz mi?  Belgeselinizde, Teğmen Kubilay Olayı'ndan ve Atatürk'e gönlünü vermiş diğer kemalistlerden bahsettiniz mi?

Gerçekten bir diktatörlük ve faşizm örneği görmek istiyorsanız, lütfen bir İran'a bakın, bir Mısır'a bakın,  Afganistan'a, Pakistan'a bakın.  Ve hatta hatta özellikle AKP iktidariyla birlikte son dönem Türkiye'sine bir bakın.

Hele hele Türkiye'mizde Ergenekon gibi eşi kara çarşaflı ve
kendisi imam hatipli olan ve adı yolsuzluklara bulaşmış bir
savcının yönettiği bir dava varken, Atatürkçü Düşünce
Derneğinin üyeleri, profesörler, emekli komutanlar, Cumhuriyet Gazetesi yazarları, Cumhuriyet mitinglerini organize edenler, Cumhuriyet ile yaşıt olan insanlar ve halkın bilinçlenmesine gerçekten yardım eden insanlar, haklarındaki suçlama bile
netlik kazanmadan ve onlara bildirilmeden tutuklanırken, cezaevlerinde ölüme terkedilirken ve DARBECİLİKLE
suçlanırken, sizin çıkıp da Atatürk'e DARBECİ demeniz,
iğrenç ve acıklı bir benzetme olsa gerek!

Türkiye'nin her gün PKK terörü yüzünden sehit verdiği
günümüzde, ülke iç savaşın ve bölünmenin eşiğine gelmişken,
o kadar saçmalıkla doldurduğunuz belgeselinizin arasında
sanki çok gerek varmış gibi "Atatürk de Kürtlere Özerklik
verilmesi ile ilgili konuşmuştu" gibi ifadeler kullanıyor olmanız yangına benzinle gitmek demek değil de nedir?
Sizin belgeseliniz vizyona girdiği sırada farkında mısınız ki,
mecliste DTP'liler güzelim ülkemi 25 parçaya bölebilmek için uğraşmaktaydı?

Atatürk'ün, günde bir şişe rakı bitiren, sarhoş ve yalnız bir adam
olarak nitelenmiş olması ve devletin önemli meselelerinin tartışıldığı
ve Cumhuriyet'in coşkusunun yaşandığı Atatürk'ün sofrasının bayağı
ve sıkıcı olarak gösterilmesi de ayrı bir konu...

Sayın Süreyya Ciliv'in ve Turkcell'in sponsorluğunuzu yapmaktan vazgeçmiş olmasına şaşmamak gerek. Zaten bu karar bile nasıl bir manzarayla karşılaşacağımızı işin en başından haber vermişti. Zaten
size olsa olsa"Bizim Üniversitemizde Atatürk'ü bile
eleştirebilirsiniz"
diyen vakıf üniversiteleri sponsor olabilirdi ve
oldu.

Sonuç olarak ben bu belgeseli izledikten sonra sizi gercekten cok ayıpladım. Siz benim eskiden tanıdığım Can Dündar olmaktan
çıkmışsınız.  Bu yapım, kanımca sadece iki maksatla yapılmış olabilir
diye düşünüyorum.

Ya siz, Cumhuriyet'in ve Kemalizm'in ilkelerine ters düşüp fethullahçıların, yobazların ve bölücülerin ekmeğine yağ
sürer bir hale geldiniz, ya da entellektüel anlamda Türkiye'de
vatan sevdasını, Atatürk sevdasını yitirmiş kimi sanatçılar ve
yazarlar gibi doğru bilinen ve kabul edilen değerlere radikal
ve uygunsuz bir şekilde ters düşüyor olmanın sanat olduğunu düşünmeye başladınız.

Şahsen ben, Türkiye'nin ikinci bir Orhan Pamuk'a ihtiyacı
olduğunu düşünmüyorum. Şayet size, Atatürk'ümüze
"diktatör" diyen, O Avrupa'dan ya da O Amerika'dan birkac
ay icinde 'Mustafa' dan ötürü ödüller yağmaya başlarsa,
lütfen bu dediklerimi hatırlayınız ve özellikle Şevket
Süreyya Aydemir'in "TekAdam"ını, Atatürk'ün  "Nutuk"unu
tekrar ve bu sefer anlayarak okuyunuz ve Mustafa'ya "Atatürk" demeyi öğreniniz!!

Vakit ayırdığınız için teşekkür ederim."

Ateş AKAYDIN


**



Dost Barış Sevgi'ye, kendisine gönderilen  o genç insanın şu
mailini bizlerle paylaştığı için sonsuz teşekkürler..

(Bu arada tıpkı emekte, ekmekte ve aile içinde olduğu gibi bilgiyi
de paylaşmak ne ulvi, ne güzel bir duygudur, onu da net hatırladım.
Bir de Köy Enstitüleri'nden mezun bir eğitimcimizin aynı kararlı edayla
bize "Umutlu olmayı, mücadeleyle her zorluğun, her tezgahın üstesinden gelinebileceğini" anlatmasını getirdi anılar arasından..
Bu genç ve cesur yürek, dönüp bakmamız gereken asıl yönü gösteriyor bize.

Bunun için bir kez daha teşekkür..

Ateş Akaydın gibi gençlerimiz olduğu için övünmeli, çok gurur
duymalıyız.

Kendisini yürekten kutlarım..

Demokratik fikirlerini o denli yalın, doğal, olanca sadeliği içinde
diplomatik bir dille ifade etmiş ki..
Hani su gibi berrak derler ya..
İşte aynen öyle bu gencimizin duygu ve düşünceleri..
İkinci Cumhuriyetçiler'e seslenişi ne kadar medeni, mâkul ve düzeyli
değil mi?
Genç bir insanın duyguları bizimkiler gibi dingin ve mâkul ölçüde olgunlaşmış düzeyde olamaz oysa ki..
Gençken hep daha heyecanlıdır kişi, öfkeye daha kolay yenik düşülür..

Çoğu kez o genç, ateşli duygulara egemen olabilmek bir hayli güçtür.
Uzatmadan.. Hemen dikkatinizi şu konuya çekmek isterim..
 
Ki, Barış Sevgi de sanırım bu alıntıyı yaparken aynı amaçla dikkatimizi
aynı noktaya çekmeye çalışmış..
Ateş Akaydın gibi bir gencimizin duygu ve düşünceleri, amacı ne
kadar  yalın ve net ise kendilerine ikinci cumhuriyetçiyiz diyenlerin
o denli meçhul ve  kafa karıştırıcı..
Oysa ki, niçin, neye, kime  hizmet eden bir mantalitedir bunca yıldır propagandalarını yapar, serbestce, demokratik özgürlüklerini sonuna
dek  herkesten fazla onlar kullanırlar.
Kimler mi?
Aydın geçinen bir kesim..
(Hani ilk aklıma gelen örnek şu; Milli Eğitim'in uygulamalarındaki
herhangi bir aksaklığı sözle ya da yürüyerek protestoya kalkışan
gençler, sokak ortasında kaç kez coplanmadılar mı?)
Fakat bu elemanların böylesi riskleri yok..
Düzenlerler bir güzel toplantılarını, birileri sponsor olur, tüm medya

organları orada.. Alırlar ellerine mikrofonu..
Hadi bakalım..
Atış serbest..
Vurun abalıya..
İstediklerini söyleyebilir, istedikleri kurumu, kişiyi cevap hakkı bile tanımadan yargılayabilirler. Bazan yargısız infazlara bile tanık olunur.
Sonra bakıyoruz bu kişilere, hemen tamamına yakını, klas yerlerde eğleniyor, iyi işlerde, iyi ücretlerle çalışıyorlar..
Yıllardır gördüğümüz kadarıyla hazretlere  kriz de vız gelir, hayat
pahalılığı da etkilemez..
Ün şöhret desen onlarda, para da desen ehh keza onlarda..
Eee, kısacası tuzları kuru..
Karınlar tok, sırtlar pek,  sözleriyse  bazan kör, bazan keskin bir
bıçak gibi..
Bolca ahkam kesmeler.. Tepeden bakarak konuşmalar..
Bir özel vakıf üniversitesinde yargısız infaz edilecek kadar üfürükten
teyyare mi ki, oluk gibi kanla, canla, binlerce şehidin, gazinin emeği
ve büyük, çok büyük fedakarlıklarıyla kurulmuş olan  "Gerçek
Cumhuriyet"? ve onun kurucusu..
Tüm dünyanın kabul ettiği gerçeği kabul etmezler, herrr ama her 
fırsatta sadece eleştirirler..
O nedenle ben bu özgürlüklerine ilaveten film de yapabileceklerini,
eğer talep gelirse, her tür eylemlerini, icraatlarını kesinlikle bir engele takılmadan, tökezlemeden akla, hayale gelmeyecek yapımlar için
sponsor bulabileceklerini de ezbere biliriz..
Projeleri tükenmez hiç o elemanların, patronlar hep onları bekler projeleriyle.. "Bi şey yap da ne yaparsan yap..", dercesine..
Lâfı eğip bükmeden ve fazla da uzatmadan şu gerçeği ifade
etmeliyiz ki; arkadaşlar ortada seyirlik bir oyun var..!

 
Ama nedense olan hep seyirciye oluyor.. 
Kaybedenlerse hep seyirci bu oyunda..
Neden? (yanıt: müdahil ve katılımcı olmadıkları için)
Son söz;  Beyler,  ortada bir yozlaşmışlık, bir kokuşma hali varsa, ki
sizler de en ziyade bunu gerekçe yapıp sıkça öne sürersiniz o toplantılarınızda..
Hodri meydan, işte girin mertçe politika sahnesine, elinizi koyun
hadi bakalım taşın altına.. Halep oradaysa, arşın burada"  Gelin girin dürüstce er meydanına, temiz siyaset yapıp hep birlikte düzeltmeye çalışalım..
Yıkmaya ve de ne olacağı sizce de meçhul, hatta kendinizden
menkul o ikincisini kurmaya değil..
Atadan yâdigar gerçek Cumhuriyeti, yani özünü, hakikisini ayağa
kaldırıp koşturmaya çaba sarfedelim.
Ama önce niyet edin.. 
Başka akıllara ve amaçlara hizmet etme yerine..
Barış sevgi sizinde birinci tercihli sloganınız olsun, asla ikincisi değil..
Esenlikler..


Ali HASDEMİR
turkishny.com/internethaber.eu/tekkişilikgazete.com


 ************************

                       

Atatürk'ün Yazdığı Şiirler
 
 

 
KASİDEİ İSTİBDAT YAHUT KIRMIZI İZLER


Bir köhne kadit parçası, bir çehrei menhus,
Zulmetler içinde mütereddit, mütelâşi,
Daim mütefekkir görünen, kendine mahsus
Efkârı sakimane ile âleme karşı
Ateş saçarak etmede her gün bizi tehdit,
Âmali harisanesini eyledi tezyit...
Gördükçe bu mazlumlarını, sinesi mağrur,
Tırnaklarını aileler kalbine saplar;
Mağdurlarının her biri bir kûşede ağlar,
Katlandı vatan görmeğe evlâdını makhur...
Birçoklarımız mahpes-ü menfada süründük.
Ey gazii mecruhu vega dideye döndük.
Ey kanlı eliyle vatan âmaline hail,
Ey enmilei sürbu cinayata delâil
Teşkil eden ey köhne kadit, katili efkâr,
Ey katili şübbanı vatan, katili ahrar,
Ey varlığı bir millet için bâdii zillet.
Ey çehresi ifrite veren dehşeti vahşet,
Zindanları, menfaları, mahpesleri doldur,
Ziniciri esaretle bütün hisleri dondur.
Tesmimi nefes, nefyi ebet, sonra denizler.
Her girdiğin evlerde durur kırmızı izler...
Kâbusi hiyanetle vatan can çekişirken
Âtimizi dendanı harisin kemirirken
Bir gün Rumeli dağları envara boyandı;
Hürriyetin enfası ile herkes uyandı.


MUSTAFA KEMAL




ŞANLI ORDU GAZETESİ : 24 Kasım 1908



HAYAT SERENADI

Atatürk'ün Salih Bozok'a yazdığı mektuptan :
"Bir Fransız şairi hayatı şöyle tarif ediyor :

Hayat kısadır,
Biraz hayal,Biraz aşk
Ve sonra
Allahaısmarladık.

Diğeri de :
Hayat boştur.
Biraz kin,





BEŞİKE HÂDİSESİ İÇİN


Gafil, hangi üç asır, hangi on asır
Tuna ezelden Türk diyarıdır.
Bilinen tarihler söylememiş bunu
Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak,
Dinleyin sesini doğan tarihin,
Aydınlıkta karaltı, karatıda şafak
Yalan tarihi gömüp, doğru tarihe gidin.

Asya'nın ortasında Oğuz oğulları,
Avrupa'nın Alplerinde Oğuz torunları
Doğudan çıkan biz
Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz
Türk sadece bir milletin adı değil,
Türk bütün adamların birliğidir.
Ey birbirine diş bileyen yığınlar,
Ey yığın yığın insan gafletleri
Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde,
Hakikat nerede?




MUSTAFA KEMAL



Sinop 25 Kânunu Evvel 321 (1905




BİR ASKERİN MEZARINA

Şurada, kabrin üzerinde konulmuş bir,
Beyaz taş var, onun altında bayraklar
Temevvüç ederken, kelleler uçuşurken...
Celâdeti tâbân olurken aldığı cerîhai mevt
İle bu âlemi hîçîye vedâ etmiş bir
Asker yatıyor...

Onun hâbı istirahate çekildiği şu
Makberin üzerine rüfekası eşki teessür döktüler.
Kadınlar dümü rizi mâtem oldular.
İhtiyarlar
Nâle eylediler, çocuklar ağladılar.
Şu söğüt ağacının nim setreylediği senin
Mezarın üzerine bir zırh başlık ile kılıç hak,
Olunmuştur.
İşte orası o kahramanı muhteremin
Câyi istirahatidir. Ne mutlu ki, hâki pâye vatan
Ona nâilini intizar olmuş!...
MUSTAFA KEMAL


Harbiye talebesi iken yazmıştır.

                              

******************
 
TTK'DAN ALINTIDIR...
 
GAZİ MUSTAFA KEMAL

“BENİM DOĞUM GÜNÜM
19 MAYIS 1919”
 
 
 
 
TÜRK TARİH KURUMU
Atatürk'ün Doğum Tarihi Üzerine (Belleten Makale)
 

M. Kemal Atatürk'ün Doğumunun 100. Yıldönümü    (19 Mayıs 1981)
Türk Tarih Kurumu'nun Kuruluşunun 50. Yıldönümü (15 Nisan 1981)
Prof. Dr. Afet İNAN (*)


Yıl 1918. Birinci Cihan Savaşı, Osmanlı Devletinin katıldığı müttefik grubunun
mağlubiyeti kabul etmesi ile sonuçlanmıştı.

Mondros Mütarekesinin imzası ile Türk yurdunun hemen her bölgesi istilaya uğruyordu
. 25 maddelik bu belge, her bakımdan bir devletin henüz sulh antlaşması yapılmadan egemenliğinin ortadan kalkması idi. Özellikle 7. maddeye göre "İtilaf devletleri emniyetlerini tehdit edecek bir durum karşısında herhangi bir sevkulceyş
(stratejik) noktayı işgal hakkını haiz olacaklardır
".

Bu madde çok geniş yorumlara ve uygulamalara neden olmuştur. Osmanlı hükümeti
acz içinde idi. Padişah Kamın-i - Esasinin (Anayasa) 7. maddesinin kendisine tanıdığı hakka dayanarak Meclisi Mebusanı feshetmiş, (21 .XII. 1918) ancak yine kanuna
göre yeni seçimlerin 4 ay içinde yapılması ve bunun da ilânı gerektiği halde bu dikkate alınmamıştır. Böylece meşruti idare Osmanlı devlet bünyesinden süresiz olarak kalkmış bulunuyordu.

Devlet aynı zamanda askeri ve siyasi kudret ve egemenliğini yitirmekte olan bir duruma girmişti, sanki galip devletlerin isteklerini yerine getirmek için hükümet iktidarda tutulmakta idi.

Memleketin asıl sahibi Türk milleti başsız, bölünmüş, kuşku içinde genel durumu hoş görmeyen bir halde bulunuyordu. Kurtuluş ve bağımsızlık fikri ancak bölgesel ayrılıklar içinde düşünülebiliyordu. Halbuki tarihi örneklerde bilindiği gibi küçük bölgelerdeki
siyasi kuruluşların ömürlü ve bağımsız olmalarına imkân yoktu. Bir taraftan memleketi kurtarmak için olan bu hareketler ve yer yer örgütlenmeler olumlu bir gelişme
gösteriyorsa da, diğer taraftan Osmanlı hükümeti dış devletlere güvenerek bağımsızlığını yitirecek girişimlerde bulunuyordu.

İşte bu olaylar esnasında ordu kumandanı M. Kemal Paşa 13 Kasım 1918'den itibaren İstanbul'dadır. Çünkü kendisi Suriye cephesinde Yıldırım Orduları grubu ve 7. Ordu Kumandanı iken Mondros Mütarekesinin uygulanmasında İstanbul hükümetinin
tutumuna karşı gelerek anlaşmazlığa ve hükümetin memleket aleyhine olan emirlerini yerine getirmeme durumuna girmiştir. Oradan gönderdiği yazılarda siyasi yönden hükümete tavsiye ve dilekleri olmuştur. Başında bulunduğu kumandanlığın lâğvedilmesi
(7. Kasım 1918) üzerine İstanbul'da Harbiye Nezareti emrine alınmıştır.

Hükümet merkezinin çok çeşitli siyasi faaliyetlere sahne olduğu bu devirde askeri mağlubiyetle iktidardan düşen ve dış memleketlere iltica eden İttihat ve Terakki
üyelerine karşı da büyük bir kin besleniyor ve yayınlar yapılıyordu. Bu suretle esasen birçok bakımlardan güç durumda olan memlekette, milli birliği sarsan pek çok olay
birbirini izliyordu. İstanbul'da milli benliği zedeleyen gösterilere de şahit olduğundan M. Kemal ve arkadaşları gelecek için neler yapılabileceğini düşünüyorlardı. Kendisi şöyle demiştir:

"Bir tek karar vardı o da milli egemenliğe dayanan kayıtsız, şartsız bağımsız
bir Türk devleti kurmak". Bu fikrin uygulanması Anadolu içinde yapılmalı idi
".

Bunun için Anadolu'ya geçilecekti.

Samsun ve çevresindeki asayişsizliği yerinde görüp tedbir almak gerekçesiyle
M. Kemal Paşa 14 kişilik heyet ile, hükümetten aldığı yetkiye dayanarak 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktı.
İşte buradan İstanbul'a 22 Mayıs 1919'da gönderdiği raporda durumu izah ederken çok manalı ve hedefini açıklayan şu cümleleri yazıyor:

Türklüğün yabancı idaresine tahammülü olmadığını, İzmir'in Türklerce önemli
vilâyetlerden biri olduğunu, hiçbir yabancının memleketimizi işgaline razı
olamayacağımızı, askeri kuvvetle yapılan bu işgalin geçici olduğunu, bildirdikten
sonra şu program cümleyi yazıyor:

"Millet birlik (yek vücut) olup hakimiyet esasını ve Türk duygusunu hedef tutmuştur".

M. Kemal Paşa bu resmi belgede Osmanlı hükümetine çok açık bir ifade ile
kurtuluş hareketinin birliğe, milli egemenliğe yani demokratik prensibe ve Türk
milliyetçiliği fikrine dayanacağını bildiriyordu. Nitekim bu tarihten sonraki olayları
tarihi belgelere dayanarak izlersek (1919-1923) bütün müşküllere rağmen tamamen
bu prensiple hareket edildiği görülür ve başarıya ulaşılır.

Bu belgeye hemen şunu da eklemek gerekir: Atatürk'ün Havza' dan mülki amirlere,
bütün kumandanlara gönderdiği bildiride genellikle işgallere karşı, İzmir'den sonra
Manisa ve Aydın'ın da alınması gelecek tehlikeyi daha da açık bir surette
gösterdiğinden, yurt bütünlüğünün korunması ve işgalleri protesto etmek amaçları
ile milli gösterilerin daha heyecanlı ve sürekli bir surette mitingler halinde yapılmasını tavsiye ediyor (28 Mayıs 1919). Aynı zamanda bu milli gösterilerin telgraflarla İstanbul hükümetine, yabancı devletlere ve kamuoyuna duyurulmasını istiyor.

Bu belgeleri izleyen Amasya Genelgesi (22 Haziran 1919) ise üç arkadaşının
katılması ile "Vatanın bütünlüğü, milletin istiklalinin tehlikede olduğu, İstanbul
hükümetinin üzerinde bulunan sorumluluğun icaplarını yapamadığı ve özellikle
milletin istiklalinin yine milletin azim ve kararı ile kurtulacağı" yazılarak Sivas
Kongresine çağrıda bulunulur.

Bu üç belgede görüldüğü gibi vatanın bütünlüğü ve milletin istiklali için hedefler
öne sürülmektedir. Erzurum ve Sivas Kongreleri bu fikirlerin uygulanması için
birer başlangıç olur. "Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti" olarak
örgütlerin birleşmesi ve seçilen  "Heyeti Temsiliye"  ile kararların yürütülmesi
sağlanır.

Bu hareketler yabancı işgaline karşı gelmek ve Türk yurdunda birliği sağlayarak
yeni bir devlet sistemi kurmak içindir ve başta da önder olarak M. Kemal Atatürk bulunmaktadır.
T. B. Millet Meclisinin (23 Nisan 1920) toplanmasındaki hedef, demokratik bir
sistem içinde hükümet kurmak, orduyu teşkil etmek, Anayasaya uyarak
kanunları çıkarmak ve yürürlüğünü sağlamaktı.
 
M. Kemal Atatürk Meclis başkanı, ordunun başkumandanı olarak bütün
bunları yürütmüştür (1920-1923). Memleket yabancı istiladan kurtulmuş ve
Birinci Cihan Savaşından sonra mağlubiyeti kabul etmeyen vatanım belirli
sınırlar içinde müstakil bir devlet olarak tanıtan Türkiye, Lozan Antlaşmasını
diğer devletlere de kabul ettirmiştir.

Osmanlı Devleti tarihe karışırken 1923'te Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur.
Atatürk memleketi yabancı istiladan kurtarıcı Başkumandan, Cumhuriyetin
Kurucusu ve Birinci Cumhurbaşkanı olarak tarihte yer almıştır. 1923-1938
yılları arasında ise çağdaş medeniyete ulaşmak için inkılâp (devrim) yasalarının
çıkarılmasında önderlik etmiştir.

Milletimizi çağdaş medeniyete ulaştırma prensibinde, hukuk, kültür ve ekonomi alanlarındaki planlı kalkınma gayretlerinin uygulanması, Türkiye Cumhuriyetinin
ilk onbeş yılının olaylarıdır. Yarım yüzyılı geçen bu yakın tarihimiz bugünkü
Türkiyemiz için olumlu ve ideal örnekler vermektedir.
Bu özetlediğim olayların tarihi seyri içinde M. Kemal Atatürk'ün kişiliğinin
önderlik vasıflarıyla önemli yeri vardır. Bu konuda Türkçede ve çeşitli dillerde
pek çok yayın bulunmaktadır.
Bu bakımdan doğumunun 100. yıldönümü Türkiye'de ve Unesco'ya üye
devletlerde anılmasına karar verilmiştir.

Bu yıldönümü için şimdiye kadar yapılan ve tanık olduğum çalışmaları ve kendi
önerilerimi bu makalemde özetlemek istiyorum.

Türk Tarih Kurumu'nda "Atatürk ve Türk Devrimini Araştırma Merkezi"ndeki çalışmalarımız ve yayınlarımız bu devre tarihimiz üzerinedir.

Atatürk'ün 100. doğum yılı için, Merkez üyemiz T. T. K. Genel Müdürü
Uluğ iğdemir öneride bulunmuş ve Merkez heyetince kendisinden bir plan
hazırlaması istenmiştir (23 Kasım  1973).

17.01.1974'te Merkeze verilen plan şudur:


1) Türk tarihinin ana hatlarını yeniden yazarak bu tarihte yayınlamak.

2) En eski tarihlerden 1920'ye kadar halk için bir ciltlik bir Türk tarihi yazdırmak.
(Bunun için 50.000 liralık bir ödül konabilir).

3) 1920'den 1970 sonuna kadar bir ciltlik bir Cumhuriyet Devri tarihini yazdırmak.
(Bunun için 50.000 liralık bir ödül konabilir).

4) Atatürk devrimlerini en iyi yorumlayan bir yapıta 50.000 liralık bir ödül vermek.

5) Atatürk'ün biyografisini en son belgeler de gözönüne alınarak yeniden yazmak.

6) Mayıs 1981 içinde Atatürk'ün hayatını ve eserlerini konu alan bir seminer
düzenlemek.

7) Belleten'in Nisan 1981 sayısını Atatürk'e ayırmak.

8) Atatürk'e ait bütün belgeleri bir araya toplayacak bir Atatürk Arşivi kurulmasına çalışmak.
Atatürk ve Türk Devrimini Araştırma Merkezi yönetim kurulunda bu plan üzerinde görüşülerek Büyük Nutuk'un belirli bir metoda göre yeniden hazırlatılması da öngörülmüştür (1 Mart 1974).
Türk Tarih Kurumu Yönetim Kuruluna sunulan bu öneri Genel Kurulun  onayına sunulmuştur.   (21 Mart 1974)

VIII. Türk Tarih Kongresinin 11 Ekim 1976 günü yapılan açılış töreninde, Genel
Müdür Uluğ İğdemir, Kurum'un 1970-1975 raporunda Atatürk ve Türk Devrimini
Araştırma Merkezinin çalışmaları ile ilgili Atatürk'ün 100. doğum yılı nedeniyle
yapılacak işleri de belirtmiştir. Bu törende hazır bulunan Cumhurbaşkanı Sayın
Fahri Korutürk, bu' konu ile yakından ilgilenmiş ve Kurum'un bu alandaki
çalışmaları hakkında geniş bilgi istemiştir; kendisine Kurum' un çalışmaları
hakkında bilgi
verildikten sonra, bu konuda hükümete de büyük görevler düştüğü üzerinde
durulmuştur.
Bu konuda T. T. Kurumu dosyasında Cihat Baban'ın Cumhurbaşkanına gönderdiği
bir muhtıra da vardır (3.10.1976). Kültür alanında olduğu gibi Bayındırlık, Milli
Eğitim, Turizm, Gençlik ve Spor Bakanlıklarında yapılması gereken konular
üzerinde ayrıntılı, ilgi çekici ve memlekete faydalı olacak çalışmaların yapılması öngörülmektedir.
VIII. Türk Tarih Kongresine sunulan öneride Atatürk'ün 100. doğum yılı için yapılması tasarlanan yayın ve işler:
1) Atatürk'ün Büyük Nutuk'u açıklamalarla yeniden yayınlanacaktır.
2) Atatürk'ün söylev ve demeçlerinin açıklamalı bir dizini hazırlanarak
yayınlanacaktır.
3) Son yıllarda meydana çıkan belgelerin de ışığı altında Atatürk'ün biyografisi
yeniden yazılarak yayınlanacaktır.
4) Atatürk devriminin dünyadaki yankıları, belli başlı yabancı gazeteler taranmak
suretiyle hazırlanarak yayınlanacaktır.
5) Atatürk'ün tarih çalışmalarıyla bazı özel mektupları bir monografi halinde yayınlanacaktır.
6) IX. Türk Tarih kongresi 1981'de Atatürk'ün anısına adanarak toplantıya
çağrılacaktır.
7) Türk tarihinin ana hatlarını yeniden yazarak bu tarihe yetiştirmek istiyoruz.
8) En eski tarihlerden 1920'ye kadar halk için bir ciltlik bir Türk tarihi için yarışma açılacaktır.
9) 1920'den 1970 sonuna kadar elli yıllık ve bir ciltlik Cumhuriyet tarihi için yarışma açılacaktır.
10) Atatürk devrimini en iyi yorumlayan üç esere 50.000 liralık bir ödül verilecektir.
11) Atatürk'e ait bütün belgeleri bir araya toplayacak Atatürk arşivinin kurulmasına çalışılacaktır.
12) Atatürk'ün hayatını ve eserlerini konu alan bir seminer düzenlenecektir.
13) Yerli ve yabancı son yayınları da içine alacak bir Atatürk ve Cumhuriyet bibliyografyasının hazırlanması.
14) Bir Atatürk albümü çıkarılması. Atatürk filmi.
Bu programdaki 5. maddenin hazırlanmasını üzerime almış bulunuyorum. Ayrıca Atatürk'ün el yazılarıyla olan ve bana kendisinin vermiş olduğu 1918 yılında bir aylık Viyana Karlsbad hatıralarını yayınlayacağım.
II. maddede özellikle durmak istiyorum. Çünkü benim bildiğime göre Atatürk'e
ait belgeler bugün çok dağınık bir haldedir. Tasnifleri yapılanlar varsa da, bunların
hepsinin bîr yerde toplanması gereklidir. Bir de ayrıca Atatürk'ün özel kitaplığı tamamlanarak Anıt Kabir'de toplanmalı ve incelemeye açılmalıdır.
 
Hükümet düzeyinde çalışmalar:
15 Mart 1977 tarihinde Ankara Valisi Durmuş Yalçın'ın tertip ettiği toplantıya
Ankara Üniversitesinin temsilcisi olarak Rektörlükçe görevlendirilmiştim. Orada
ele alman konu Atatürk'ün doğumunun 100. yıldönümünde Ankara milletvekili
olarak anılması idi. Bu amaçla törenler üzerinde duruluyordu.

Benim önerim şu olmuştu:

Gençler için bir Atatürk Kültür Sitesi yapılması. Burada kütüphane, konferans
salonları, sanat galerileri, etnografik eşyaların teşhir yerleri, her çeşit el işlerinin,
ufak çapta yeni küçük aletlerin onarılmasının öğretilmesinin sağlanması, müzik
ve spor tesisleri yanında, bahçe işlerinde gençlerin de emek vermeleri. Öyle
umuyorum ki, bu kültür sitesinde gençlerimiz bilgilerini zenginleştirirken,
enerjilerimde boşa harcamadan değerlendireceklerdir.

Bunu öneri olarak sunarken şunu düşünmüştüm. Mimar Koca Sinan'ın eserlerini
bir kitabımda yazarken özellikle külliyelerine çok ilgi duymuş ve bunların planlarını
verirken hizmet sahalarını da belirtmiştim (1).
Günümüzde Atatürk adına kurulacak bir kültür sitesinde gençlere fayda sağlayacak
yerler bulunmalı idi.
Bir diğer önerim de Ankara çevresinde büyük bir orman sahası ayrılması ve bu
doğum yıldönümü vesilesiyle fidanların dikilmesi. Bu iki önerim o toplantıda çok
olumlu karşılandı. Hatta Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Doğan Karan bu konudaki çalışmalarda kendi üniversitelerini de temsil etmemi istediler. Ben bu
önerilerimi o toplantıda söylerken, özellikle kalıcı ve işe yarayan tesislerin
yapılması üzerinde durmuştum.
Bundan sonra 23 Mayıs - 20 Haziran ve 20 Ekim 1977 tarihlerinde Başbakanlık
Halkla İlişkiler ve Enformasyon Dairesi Başkanlığının çağrısı üzerine çeşitli
kuruluşların temsilcileri ile aynı konuda toplantılar yapılmıştır. Ben buraya D. T. C. Fakültesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsünün Müdürü olarak katıldım. Konuştuğum
ve yaptığım önerilerimi dokuz maddede yazılı olarak verdim (16 Haziran 1977).
Cumhuriyet Gazetesi'nde de ‘1981’e Hazırlık" başlığı altında yayımlanan yazımda
 bu Önerilerimi kamuoyuna sundum (5 Mart 1978).

Kültür Bakanlığında kurulan "Atatürk'ün doğumunun 100. yılını kutlama bürosu" çalışmalarında da Atatürk Kültür Sitesinin ele alındığını memnuniyetle öğrenmiş bulunuyorum.
Ayrıca Atatürk'ün özel kitaplığı ve Cumhuriyet dönemi belgeleri için
Cumhurbaşkanlığına yazdığım mektup (30 Mart 1979) bu kurul tarafından
incelenmiş ve kabul edilmiş olduğu bana bildirilmiştir. (4 Mayıs 1979).
Unesco Milli Komisyonu Yönetim Kurulu üyesi olarak şu önerilerimi yazılı olarak
verdim  (24 Ağustos  1978).

1 — Unesco'nun konuları ile ilgili Atatürk'ün sözlerini kronolojik bir sıraya göre
toplamak: Kültür, ilim, eğitim, enformasyon ve insan hakları gibi. Bu metinlerin
nerelerde ve ne maksatla söylendiğinin açıklamasını yapmak.

2 — Bu hazırlanacak eserin yabancı dillere çevrilmesi.

3 — Kitap olarak ya Unesco Genel Merkezince veyahut Milli Komisyonca
bastırılması.

4 — Bu kitabın, Atatürk'ün 100. doğum yıldönümünde bütün milli komisyonlara gönderilmesini sağlamak.

5 — Bu metinler üzerinde Paris merkezinde ve Ankara'da birer açık oturum
yapılması.

6 — T. V. de de aynı programı tekrarlamak.
Bu sunduğum program Unesco Milli Komisyonu Yönetim Kurulunda kabul edilerek
bir komisyon kurulmuş ve çalışmalara başlamıştır.

Paris'te toplanan XX. Unesco Genel Konferansında (24 Ekim-28 Kasım 1978)
Türkiye Milli Komisyonu adına Türk heyetinin verdiği öneri ile üye devletlerde de
Atatürk'ün 100. yıldönümünün anılması karan alınmıştır. Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusunun, Unesco'nun çalışma alanlarına giren konularda uluslararası anlayış
ve işbirliğinde büyük önemi olduğu belirtilmiştir.

Özellikle sömürgeciliğe ve emperyalizme karşı açılmış ilk mücadelelerden birinin Türkiye'de Atatürk önderliğinde başarıldığı dikkate alınmıştır.
 
Bu kararın ilk uygulaması 9-10-n Haziran 1980 tarihlerinde, Kültür Bakanlığınca
tertiplenen ve Unesco üyelerinden yabancı ilim. adamlarının katıldığı bir
kolokyumda Ankara'da yapılmıştır. Bu toplantıda Fransız delegesi başkan, ben
ikinci başkan, raportör olarak da Türk Tarih Kurumu üyesi Bilâl Şimşir seçilmiştik.
Bu 1981  yılı için bir hazırlık çalışması olmuştur.

Asıl 1981'de tertip edilecek sempozyumlarda ele alınması gereken konuların,
Atatürk zamanında ideal olarak konulan ilkelerinin uygulama ve gelişmesi
bakımından tartışmaları yapılacaktır. Çünkü Atatürk'ün fikrine ve koyduğu
prensiplere göre, uygulamalar yapılırken zaman içindeki toplumun gelişmelerinin
dikkate alınması öngörülmekte idi.

Çağdaş medeniyet koşullarına göre, her sahada ilerleme Türkiye Cumhuriyetinin
esas gayesi olduğuna göre, milletçe varlığımızı tanıtmak için fikir tartışmalarının
da yeri büyüktür. Çünkü fikir özgürlüğü ancak karşılıklı konuşmalar ve yeni bilgilerin edinilmesi ile mümkün olur.

Atatürk ilkelerinin günümüzdeki gelişmesi ve uygulanması üzerindeki
düşüncelerin geniş yönleriyle açıklanmasının çok faydalı olacağına inanıyorum.

Bu fikir hareketleri geleceğe yön verecek ve demokratik gelişmemizde yaygın
olumlu uygulamalara fayda sağlayacaktır. Diğer taraftan bu yıldönümü vesilesiyle
daima üzerinde durduğum kalıcı ve fayda sağlayacak tesislere de çok yer verilmelidir.

Bu yazımı bitirirken yapılması düşünülen konuları tekrar bir şuaya göre bildirmek istiyorum.

1 — Türk Kurtuluş Savaşı için:
Genel Kurmay Başkanlığının depolarında bulunan, o devrin savaş malzemesi, ya
açık yerlerde veyahut kapalı müzelerde resimler de konarak tertip edilmelidir.
Bundan gaye, o devirde hangi araçlarla bu savaşın kazanıldığının gözle görülmesidir
. Bu müzelerde ve bazı savaş sahalarında kabartma haritalar da yaptırılabilir.
Bunun diğer ülkelerde örnekleri vardır. Hattâ Zafer Tepe için (Afyon) böyle bir plân yaptırılmıştı. (1955)- Ancak uygulanamadı. Afyon Anıtında o devrin iki top arabası teklifim üzerine 1955'te oraya konulmuştur. Bunların faydası o devrin savaş araçlarını bugünkü nesle tanıtmaktır.

2 — 1918-1939 yılları arasındaki yazılı tarihi belgeleri Ankara'da bir arşiv binasında toplamak, modern metodlarla düzenlemek gereklidir. Çünkü bu devrimizin belgeleri
çok dağınıktır. Aynı zamanda yeni bir arşiv kanunu çıkarılmalıdır.
Türkiye Cumhuriyeti devrinin genel arşivini Ankara'da toplamakla beraber, bazı bölgelerimizde de bu arşivler toplanıp tertiplenebilir.

3 — 1918-1939 yılları arasında çıkan bütün gazetelerin koleksiyonlarını tam olarak
bir arada toplamak ve Ankara'da bir gazete kütüphanesi kurmak. (Böyle bir örnek Londra'da vardır). Bunlar günlük tarihi olaylar için çok önemli bilgiler vermektedir.

4 — Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk'ün bütün resmi yazı ve nutuklarını,
bugünkü neslin anlayabileceği tarzda bir seri halinde yayınlamak (T. İ. T.
Enstitüsünde yayınlanmıştır, fakat bunlar tamamlanmalı ve yeni bir seri olarak tertiplenmelidir).

5 — Kurtuluş Savaşı ve Türk İnkılâbı konusunda eski filimlerden de yararlanarak
geniş kapsamlı belgesel bir film yaparak, dış ülkelerde de bunu yayınlamak.

6 — Tarihçilerimizin yayınlanan ve arşivde olan belgeleri işleyerek yeni eserler hazırlamaları.

7 — Bütün Türk İnkılap kanunlarının metinlerinin ve T. B. M. Meclisinde
müzakereleri esnasındaki konuşmaların bir araya getirilerek kronolojik bir sırada
kitap olarak yayınlanması.
Bu İnkılâp hareketinin yurt içinde uygulanması ve dış ülkelerdeki etkisi de
incelenmelidir.

8 — Bu devir tarihimiz için yabancı dillerde yayınlanan eser ve makalelerin tam
bir bibliyografisi toplanabilir.

9 — Türkiye Cumhuriyeti devrimizin konularını işleyen, sanat değeri olan eserleri
bir galeride toplamak.

10 — Atatürk'ün özel kitaplarının hepsini Anıt-Kabir'de toplamak, fişlerini
düzenli bir şekilde inceleme yapacaklara açık bulundurmak. (Bundan amaç
Atatürk, zamanında hangi kitapları toplamış ve  bunları okurken üzerinde 
yaptığı işaretleri  değerlendirmektir).

11 — Ankara Milletvekili olarak Atatürk'ün adına geniş bir alanda Kültür Sitesi
kurmak   (kütüphanesi,   konferans salonu, spor tesisleri ve daha başka...).

12 — Ankara'da Atatürk'ün adına kurulacak kültür sitesi örneğinde diğer
illerimizde  de zamanla yapılmasını planlamak. Çünkü gençlerimizin bu gibi
sosyal ve kültürel kuruluşlara çok ihtiyaçları vardır.

13 — Kadın Haklarının, bu devrede kanunlarla yürürlüğe girdiğinin bir şükran
ifadesi olarak, Atatürk Kültür Sitesinde bir yer ayrılarak buna ait belge ve
eserlerin toplanması  ve yeni nesle ilmi bakımdan tanıtılmasını sağlamak.

14 — Ankara'nın çevresinde ve diğer bölgelerde ağaçlandırma yerleri ayırmak
ve buralara fidanlar dikmek.

15 — 1937'de yapılan "İdeal Cumhuriyet köyü" plânına göre köyler kurmayı
uzun vadeli de olsa gerçekleştirmek (2).

16 — Türk medeniyetine ait eserleri korumak, tanıtmak ve üzerlerinde bilimsel
incelemeler yapmak için teşvik edici ödüller vermek. Örneğin, etnoğrafik
eşyalarımızı sadece vitrinlerde teşhir değil, onlar hakkında aydınlatıcı bilgiler
verecek toplantılar tertiplemek ve yayınlarda bulunmak.
Bu önerilerime daha da katkılar yapılabilir. Ancak yapılacak harcamalar ve
emekler gelecekte milli varlığımıza yararlı, kalıcı ve gelişmeye elverişli eserler
olmalıdır.
Bu önerilerimize ek olarak Türk Tarih Kurumu'nun 50. kuruluş yılı dolayısıyla da
iki konu üzerinde duracağım. 1981'de Kongrenin toplanması ve yayınlar yapılması
planlanmış bulunuyor. Ancak bunlara ilâve olarak T. T. Kurumu'nun daha yaygın
bir surette tanıtılması için:

1 — Kuruluşundan itibaren T. T. Kurumu yayınlarını kısa açıklamaları ile kitap
halinde çıkarmak.

2 — T. T. Kurumu'nun yaptırdığı arkeolojik kazılarda çıkan ve müzelerimizde
bulunan eserlerin ve kazı yerlerinin filmlerini çektirerek T. V.'de ve sinemalarda gösterilmesini sağlamak. Bu kazıların kitap olarak rapor ve resimleri çıkmış ise
de, Kurum'un elli yıllık çalışmaları ile memleket kültürüne neler kazandırıldığını
kamuoyuna tanıtmak gereklidir.
Sonuç olarak bu yazımda şunu belirtmek istiyorum ki, her düşünülen ve
önerilen konuların hemen uygulanmasının mümkün olmadığını bilmekle beraber,
zaman içinde ele alınması ve hepsi birden yapılmasa bile bir kısmının
benimsenmesi ve planlanması temenni edilir. Ben bu inançla kamuoyumuza bu düşüncelerimi sunmuş bulunuyorum.
 
ATATÜRK'ÜN DOĞUM GÜNÜ

1936 yılında bir gün, Cumhurbaşkanlığı Umumi Kâtibi Hasan Rıza Soyak
Atatürk'e bir evrak getirmişti. Bunda, Atatürk'ün doğum gününün bildirilmesi rica ediliyordu.
M. Kemal Atatürk, bunun üzerine düşündü, fakat bu günü kendisi de tam olarak bilmiyordu. Ancak, annesinden işittiğine göre, bir bahar mevsiminde doğmuş
olduğunu ve o gün için ise şöyle dediğini hatırlıyorum:

Bu bir 19 Mayıs günü niçin olmasın?

Bu resmi yazı ile ona verilmiş olan cevap şöyledir:
Türkiye  Cumhuriyeti
Hariciye Vekâleti                                                           10.XI.1936
Protokol Dairesi Şefliği
U. No.: 21081
H. No.:  174
Riyaseticumhur Umumî Kâtipliğine
İngiltere Maslahatgüzarı Mösyö Morgan, Vekâletimize müracaat ederek Reisicumhurumuzun Yevmi velâdeti münasebetiyle İngiltere Kralı Sekizinci
Edvard tarafından hususî ve samimî bir tebrik telgrafı çekileceğini söylemiş ve
Atatürk'ün doğum tarihinin bildirilmesini rica etmiştir.
Keyfiyeti arz eder ve İngiltere Büyük Elçiliğince taleb edilen malûmat tensip
buyurulduğu takdirde işarına müsaadelerinizi rica eylerim.
                                                                                   Hariciye  Vekili Y.
                                                                                             Elçi
                                                                                       Ali Türkgeldi

Buna verilen cevap:


Hariciye Vekâletine                                                                12.XI.1936
10.XI. 1936 tarihli ve protokol 21081-174 sayılı yazıya cevaptır:
Reisicumhur Atatürk'ün 19 Mayıs 1881 tarihinde doğmuş olduklarını arz ederim.
                                                                                       Umumi Kâtip
                                                                                      H. Rıza Soyak
Riyaseti   Cumhur  Evrakı:   3/7493 
***


Dipnotlar
(1) Mimar Koca Sinan. 2. baskı, 9 Nisan 1968, Türkiye Emlâk Kredi Bankası
Neşriyatı No. 3.
(2) Cumhuriyetin 50. yılı için köylerimiz.  1978. T. T. K. XVI. dizi, Sayı 36.
* Kaynak: Türk Tarih Kurumu; Belleten Cilt: XLIV, Sayı: 176, Ekim 1980 
(Türk Tarih Kurumu Yayınları, Belleten Dergisi, s. 629-641)
 
**************

              LİDER Mİ... KARİZMATİK LİDER Mİ...YOKSA...?
  
Kayahan TECİK


          
          Kulağa ne kadar da hoş geliyor " KARİZMATİK LİDER !...
               Sever bizim insanımız bu kelimeyi... Çok da tutmuştur?
               Daima...  karşımızda, duruşu, cakası bol olan, ağır takılan, biraz tepeden bakan ama icabında yere bağdaş da kurup oturmasını da becerebilen, ayağa kalktığında da şöyle bir etrafı süzen liderleri arar bizim insanımız. 
               Biraz omuzları düştüğünde başlarız eleştirmeye " havası gitti adamın " ya da " yaşlandı artık " gibisinden yapılan söylemlerle etrafı zamanla boşalmaya başlar.
               Beceremez herkes Karizmatik olmayı. Allah vergisi der geçeriz onlara. 
               Karizması olanlar da farkında değilse kendilerinden, biz onlara hatırlatırız bunu sık sık. Kullanmak isteyenler bunu pekala da iyi becerirler.
               Ama onların kafalarında demokrasi yoktur genellikle. Pek bir söz hakkı vermezler yanındakilere.
               En makulleri de  dinlermiş gibi gözükür, sonra da yine bildiklerini okurlar.
               Bizim gibi toplumlarda böylesi mi lazımdır acaba.
               Ya da karizmatik lider arayışı olmayan toplum kesimleri bizim gibi değildir de daha örgütlü toplumlarmıdır? 
                Neden, Türk Halkı daima hep bir lider arama telaşına girmiştir.
                Bu ihtiyacı hangi sebeplerden hep hissetmiştir.
                Diğer ülkelerde de böylemidir bu durum.
                Örneğin; Kanada da böylemidir? Karizmatikmidir onların liderleri?...
                 İl başkanları, genel sekreterleri, kumandanları, sözcüleri, hep t.v ekranlarındamıdır?
                 Ya da kaç dakika görünürler görsel medyada?
                 Belçika, Amerika ( florida- miami) da bulunan, kalan arkadaşlar var.
                 Onların da böyle liderleri vardır tabii ki. Ama karizmatikmidirler?
                 Karşılarında hep böyle el-pençe divan mı dururlar oraların insanları?
                 Gerçekten merak ediyorum? Geçen yıl bir hafta İsviçre de kaldım. Yanımdaki ( Basel'li ) arkadaşım İsviçreyi yöneten 7 kişiden birini Bern'de pastaneden çıkarken ve lalettayin bir insanmış gibi bana işaret etti. Ama ne lider ne de karizmatik bir lider vaziyeti vardı adamda.
                  Burası benim ülkem. İyi ki de benim ülkem .
                 Ama şunu da biliyorum ki lider arama telaşına ne zaman düşmüşsek, bilirim ki ortalık toz dumandır daima. Ya da toz dumandan sonra karalar bağlanır, hatta ağıtlar dahi yakılır. Karizmatik liderler de ölürler ya da bir şekilde yönetimden çekilirler.Sonuçta her fani gibi ölen de bir insandır, yönetimden  ayrılan da . Korku salar her yanımızı, kolumuz kanadımız kırılmış gibi oluveriririz oracıkta. 
                   Elbette  bir yöneten olacak. Ama zamanla yöneten insanları yine bizler Tanrılaştırdığımızda işte o zaman " O yönetenler, karizmatik lider "  sıfatını Kartvizitlerine yazmaya başlarlar.
                   Epey önceleri bir yerde okuduğum yazıyı aklımda kaldığınca paylaşmak isterim.
                  Sevgili Atatürk, bir gün Hasan Ali Yücel' e diğer arkadaşlarının da olduğu bir toplantı çıkışında sormuş,
                  "Hasan, Bu Ülke daha çabuk nasıl kalkınır, sence daha neler yapılmalı ? demiş
                    O zaman H. Ali Yücel Milli eğitim bakanı mı yoksa henüz bakan değilmiymiş tam olarak hatırlamıyorum.
                    H. Ali Yücel'in, biraz sıkılarak ve az da endişe duyarak şunlar dökülmüş dudaklarından :
                   "Paşam, yanlış anlaşılmaktan çekinirim, ama fikrimi sorarsanız efendim şudur ki; Ne zaman bir ülke kendine lider arama telaşına düşmez ve buna ihtiyaç duymaz ise o zaman daha çabuk ve sağlıklı kalkınır" demiş.
                    Sevgili Atatürk, H. Ali Yücel'in sırtını sıvazlamış.
                    İster Karizmatik, ister sade lider olsun.
                    Olmaz ise ne olur peki.
                    Tutun ki bulamadık ülkemize bir lider.
                    Aradık...aradık!
                    Dere tepe  dümdüz gittik !
                    Çıkmadı !...
                    Ya da çıkanları da sevmedik !....
                    Ne olacak  o zaman?
                    Olamaz mı böyle bir vaziyet?
                    Şartmı ?
                    Ne "lider, ne de Karizmatik " sözcüğü olmasın başında
                    Yani sadece " YÖNETEN" olsun adamın sıfatı, ve yönetenler.
                     Bir şeyimiz mi eksilir?
                     Kafalarına kapalı yerde şapka da takmasınlar, takacaklarsa da güneşten korunmak için taksınlar. Benim için ne kafasına taktıkları şapka, ne bıyık kesimleri, ne kravat ne de kravatsızlıkları, hatta koyu koyu elbise tonları hiç bir mana ifade etmiyor. 
                     Hep sahici olsunlar ve benim aptal olmadığıma inansınlar yeter.
                    Sıfatları da sadece " yöneten " olabilir. Hiç bir mahsuru yok.
                    Benim işim başımdan aşmış. " Onlar " şimdi sadece özlediğim örgütlü bir topluluğu yönetsinler. Hepsi bu !.....
                    Bak ! gerçekten !..................
 
                    Sevgilerimle...25.mayıs...2010..Kayahan....




Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol