LATİN EZGİLERİ - *Latin


              
                                                                          

                                                                        
                          

Latin müziği

Bazen sadece Latin müzik olarak da adlandırılan Latin Amerikan müziği, Kuzey Meksika'nın sade müziğinden Küba'nın karmaşık ezgilerine, Heitor Villa-obos senfonilerinden Andean flüt melodilerine kadar birçok ülkenin birçok çeşit müziğini kapsar. 

Müzik Latin Amerika'nın tarihinde Nueva Cancion hareketinde olduğu gibi önemli rol oynamıştır. 

Latin müzik çok çeşitlidir ve bu çeşitlerin ortak tek yanı Brezilya'da İspanyolca veya Portekizce kullanılmasıdır.

Latin Amerika
birçok müzik bölgesine bölünebilir. Örneğin Andean müzik Peru, Bolivya, Ekvator, Şili ve Venezüella gibi Güneybatı Amerika'yı içine alır; Central Amerikan müziği ise El Salvador, Belize, Nikaragua, Panama, Guatemala, Honduras ve Kosta Rika'yı. 

Karayip müziği Haiti dahil Karayip Denizi'ndeki İspanyolca ve Fransızca konuşulan birçok adada, Dominik Cumhuriyeti, Küba, Porto Riko, Martinique ve Guadeloupe'da yaygındır ve Francophone adaları genelde Latin olarak kabul edilmese de kökleri İspanyollar'a ve Portekizliler'e dayanır. 

Brezilya geniş yüzölçümü ve bir Portekiz kolonisi olarak çok çeşitli toplum olmasından dolayı kendi müzik alanını oluşturur. 

İspanya Latin Amerika'nın bir parçası olmadığı İspanyol müziği (ve Portekiz müziği) ve Latin Amerika müziği birbirinden beslenmiştir ancak Latin müzik aynı zamanda İngiliz, Amerikan ve özellikle Afrika müziğinden etkilenmiştir.


**************

LOS PARAGUAYOS



Latin Müziği’nin efsanevi grubu Los Paraguayos yaklaşık yarım yüzyılı geride bıraktı. Fakat hâlâ dünyanın dört bir yanında dinleniyor. Albümleri satılıyor, konserleri ilgiyle izleniyor. 2002'nin ilk günlerinde İstanbul'a yollarının düşeceğini öğrenince, topluluk üyelerinden Carlos Espinoza’ya elektronik postayla bir mesaj gönderdik. Los Paraguayos’un bu kadar uzun süre gündemde kalabilmesinin sırrını sorduk. Bu arada Arjantin’in Assumption kentinde bir müze kurduklarını öğrendik.
Los Paraguayos popüler müziğin en eski gruplarından biri. Neredeyse yarım yüzyıllık geçmişe sahip. Grubu şimdilerde üçüncü kuşak müzikçiler sürdürüyor olmalı. Aranızda kuruluştan bu yana grupta olan müzikçi var mı? Gruptaki yerini baba, oğul, torun zinciriyle kuşaktan kuşağa aktaran oldu mu?
- Los Paraguayos 1954 yılında Paraguay hükümeti tarafından ülkeyi tanıtmak amacıyla Avrupa’ya gönderilmişti. Bu üç Paraguaylı, Luis Alberto del Parano, Digno Garcia ve Augustin Barboza’ydı. Bugün aile geleneğini Luis Alberto’nun kardeşi Reynaldo Meza sürdürüyor.
Grup üyeleri hangi ülkede yaşıyor; Avrupa’da mı yoksa Paraguay’da mı?
- Grup kendine merkez olarak Almanya’nın Hamburg kentini seçti. Fakat tüm üyelerinin hala Paraguay’la yakın ilişkisi var.
Şarkıcıların üç günde şöhrete kavuşup, dördüncü gün bir daha hatırlanmamak üzere ortadan kaybolduğu popüler müzik dünyasında Los Paraguayos yarım asırdır ayakta. Bu işin sırrı nedir?
- Los Paraguayos’un sırrı en iyi Latin müziği örneklerini profesyonel müzikçilerle yorumlamasında. Bu yüzden plak şirketleri, konser organizatörleri yıllardır Los Paraguayos’un yanında yer alıyor.

Los Paraguayos kendi klasiklerini çalıyor

Zaman içinde grup repertuarında belirgin bir değişiklik oldu mu; enstrüman yapısı değişti mi?
- Los Paraguayos yıllardır kendi klasiklerini çalıyor. Bununla birlikte repertuarında popüler şarkılar da yer veriyor. Geleneksel çalgıların yanısıra elektronik çalgıları kullanıyoruz.
Dünyanın dört bir yanını dolaşıp konserler veriyorsunuz. Bu konserlerde 30-40 yıldır grubun çalışmalarını takip eden eski dinleyicilerle karşılaştığınız oluyor mu; grubun genç üyeleri ve yeni repertuarı hakkında ilginç yorumlar duyuyor musunuz?
- Bugüne kadar satılan binlerce plak ve CD, radyolarda şarkılarımızın milyonlarca kez çalınması, verdiğimiz konserler yıllar içinde dünyanın dört bir yanında geniş bir dinleyici topluluğu oluşturdu. Heryerde eski dinleyicilerimize rastlıyoruz. Bizi sevgiyle karşılıyorlar. Geçenlerde Fransa’da bir nikaha davet edildik. Orada Finli bir dinleyicimizle karşılaştık. Tam 30 yıldır Los Paraguayos’un çalışmalarını takip ettiğini, grubu severek dinlediğini söyledi.
Yarım asırlık geçmişi olan grubun artık bir yerlerde müzesinin olması gerekir. Paraguay hükümeti grup için bir müze ya da enstitü kurmayı düşünüyor mu?
- Meza Ailesi, Paraguay’ın Asuncion kentinde Los Paraguayos müzesi kuruyor.

Bugünün gençleri de bizi seviyor

Bugünün gençliğiyle aranız nasıl, şarkılarınız onlara ulaşabiliyor mu? Gençleri yakalamaya çalışmak yerine klasikleşmeyi mi tercih edersiniz?
- Genç kuşağın müziğimizden hoşlandığını görüyoruz. Sanırız bunda repertuar seçimimizin önemli payı var. Çok popüler bazı parçaları repertuarımıza alıyoruz, bazen bizim repertuarımızdaki parçalar çok popüler oluyor.
Bueno Vista Social Club tüm dünyada yeniden Latin rüzgarı esmesine neden oldu. Bu eğilim sizi de etkiledi mi; satışlarınızda, konser sayınızda artış oldu mu?
- Latin müziğini popüler yapan her akım, solist, grup bizi de doğal olarak olumlu etkiliyor.
Yılda ortalama kaç ülke geziyor ve kaç konser veriyorsunuz?
- Bu konuda kesin sayı vermek çok zor. O kadar fazla geziyor, o kadar çok konser veriyoruz ki. Çoğunlukla Avrupa’da konser turnelerine çıkıyoruz. Amerika’ya uzandığımız da oluyor.
Hangi ülkelerin dinleyicileri müziğinize daha yakın, hangi ülkede verdiğiniz konserlerde dinleyiciyle daha sıcak iletişim kurabiliyorsunuz?
- Açıkca konuşmak gerekirse, dünyanın değişik ülkelerinde konser verirken dinleyicilerin arasında büyük bir fark olmadığını görüyoruz. Latin müziğinin her ülkede, her yerde dinleyicisi var. Çaldığımız parçalardan zevk alıyorlar, mutlu oluyorlar.
Los Paraguayos albümlerinin sayısı derlemelerle birlikte herhalde yüzü bulmuştur. Sayısını hatırlıyor musunuz? Yakınlarda yeni albüm projesi var mı?
- Kaç albüm mü? Söylemek o kadar zor ki... Fazla sayıda albümümüz var, demek en doğrusu. Şu anda gündemimizde yeni bir albüm projesi yok.

Türkiye’ye gelmek başlı başına mutluluk

Türk müzikseverlerle aranız nasıl; Türkiye’ye birçok kez konsere geldiniz, izlenimlerinizi merak ediyorum. Türk müzikçilerle tanıştınız mı, Avrupa’da ya da Türkiye’de birlikte çaldınız mı?
- 1970’lerden bu yana, Los Paraguayos’un ikinci kuşak müzikçileri sık sık Türkiye’ye geliyor, konser veriyor. Türkiye’de konser vermek bizi mutlu ediyor. Çünkü çok iyi karşılanıyoruz, müziğimiz insanlara ulaşıyor, onları mutlu ediyor. Tanıyabildiğimiz kadarıyla Türk kültürü ve Türk müziği çok zengin. Neredeyse her gelişimizde Türk müzikçilerle karşılaşıyoruz. Konserlerimizde bize eşlik ettikleri de oluyor.
(Serhan Yedig / Ocak 2002 / İş Müzik)


Müzecinin işi zor! Grubun kuruluş yılı kesin olarak bilinmiyor. Kurucuların gruba resmi isim vermeden bir süre birlikte çalışmaları Los Paraguayos’un doğum tarihini belirsiz hale getirmiş. Fakat üç kurucunun ilk buluşma tarihi 1954 olarak kabul ediliyor. Daha öncesine gelince... 1947’de Digno Garcia, Humberto ve Luis Meza’dan oluşan “Trio Paraguayo” ülkesinin kültür elçisi sıfatıyla Meksika’da konserler verdi. 1949’da sadece Luis Meza hayatta kalmıştı. Paraguay’a dönüp çeşitli orkestralarla çalmaya başladı. Kendine fiyakalı bir “sanatçı ismi” seçti: Luis Alberto del Parana. Yanına 20 yaşındaki kardeşi Reynaldo Meza’yı aldı. Los Paraguayos adıyla konserler vermeye başladı. 1955’te Avrupa’nın yolunu tuttular. Yıllarca dünyayı dolaşıp konserler verdiler. Bu arada kralların, kraliçelerin özel davetlisi olarak aristokratların huzurunda çaldılar. 1962’de Los Paraguayos’a katılan Arjantinli bandaneoncu Alfredo Marcucci gruba yeni bir soluk getirdi. 1974 Eylülü’nde uzun süren Çin, Japonya, İngiltere, Almanya turnesinden dönen ve Sovyetler Birliğinde 65 konserlik bir başka turneye hazırlanan grubun kurucusu Luis Alberto Parana kalp krizi sonucu öldü. Bu acı olay üzerine bir süre çalışmalarına ara veren topluluk Parana’nın kardeşi Reynaldo Meza tarafından yeniden bir araya getirildi. Almanya’yı kendine üs seçen Los Paraguayos son yıllarda özellikle Belçika ve Hollanda’da sık sık konserler veriyor. 

*************

                                      


                                 LOS PANCHOS

Los Panchos 1944 yılında iki Meksika Alfredo Gil ve Chucho Navarro ve bir Porto Rico'lu sanatçı Hernando Aviles tarafından New York City'de kuruldu. 

Bu üçü de hem gitar çalar hem de söyler. 1952'de gruba katılan Julita Rodruguez'in 1958'de gruptan ayrılmasıyla aynı yıl onun yerine Johnny Albino gemiştir. 

Albino
'nun gelmesiyle grup en populer dönemini yaşamıştır. 1968'de gruptan anlaşamayarak ayrılmıştır kendisi. Los Panchos üçlüsü hala konserler vermektedir. 

Besame Mucho, Quizas quizas quizas, historia de un amor gibi unutulmaz parçaları yorumlayan gruptur.

Kaynak: privatesozluk.com

*************

                               
                        Jose Feliciano
 
 
Jose Feliciano (10 eylül 1945 Lares, Porto Rico) doğuştan ama, gitarist, şarkıcı , söz yazarı.
 
11 çocuklu bir ailenin bireyi olarak Lares de doğdu. Henüz 3 yaşındayken teneke çalarak müzik yaşamına başladı.
 
5 yaşındayken ailesi New-York’a göç etti.
 
Gitar çalmayı kendi kendine öğrendi. Günde 14 saatini gitara ayırdığı zamanlar oldu.
 
17 yaşında eğitimini bıraktı, ailesine yardım edebilmek için, garsonluk gibi işlerde çalıştı.
 
Küçük klüplerde gitar çalıp şarkı söyledi. 1962 yılında ilk orijinal bestesini Detroit’te seslendirdiğinde müzik otoriteleri tarafından 10 parmaklı sihirbaz olarak isimlendirildi.
 
23 yaşında Grammy ödülünü Feliciano isimli albümü ile kazandı.The Doors grubunun “Light my fire” isimli şarkısını yeniden seslendirdi.
 
Bunun yanında Rain", "Chico and the man", "California dreamin'", "Destiny", "Affirmation", "Ay Cariño", "Ponte a cantar", "Cuando el amor se acaba", "Porque te tengo que olvidar gibi yeni şarkıları ile iyiden iyiye meşhur oldu.
 
 
 
Kaynak: lafmacun.org


************

                                    
                            Harry Belafonte

Tam adı Harold George Belafonte olan, 1927 yılında New York doğumlu sanatçı sekiz yaşındayken ailesiyle birlikte Karayip Adaları’na taşındı. Beş sene sonra New York’a geri geldikten sonra okul hayatına burada devam eden Belafonte 1944 yılında Amerikan Deniz Kuvvetleri’ne girdi. 

İki sene sonra ise askeri hayatın ve getirdiği sıkı disiplinin kendine göre olmadığını iyice anlayan Belafonte ilk önce Harlem’deki «Amerikan Zenci Tiyatrosu»na, daha sonra da «Drama Workshop»a girerek sanat hayatına atıldı.

Arkadaşlarının ısrarı üzerine «Royal Roost Kulübü»nün düzenlediği amatör bir şarkı söyleme yarışmasına katılan Belafonte birinci olarak aynı kulüpte jazz ve pop parçaları seslendirmeye başladı. Zamanla Karayip ve Amerikan folk parçalarından, blues şarkılara, balladlara, jazz, gospel ve protest parçalara uzanan bir repertuuar oluşturan sanatçıya «zamanımızın müzikal tarihçisi» denmeye başlandı. RCA Victor’la yaptığı antlaşma ise elli yıllık müzik kariyerinin dönüm noktası oldu. 

1952 yılında «Man Smart (Woman Smarter)», «Jerry (This Timber Got To Roll)» parçalarının olduğu ilk 45’liğini çıkaran Belafonte dört ay sonra sanatçının ilk hit parçaları olan «Scarlet Ribbons (For Her Hair)» ile «Shenandoah» parçalarının olduğu ikinci 45’liğini çıkardı. «Bright Road» filminin müziklerinden olan ve Belafonte ile Millard Thomas’ın beraber yazdığı «Suzanne (Every Night When The Sun Goes Down)» parçası ile Japon müziğinden etkilenilerek yazılmış bir parça olan «Gomen Nasai (Forgive Me)»nin olduğu üçüncü 45’liği 1953 yılında çıktı.

Bu yıldan sonra uluslararası müzik dünyasında tanınmasını sağlayan iki önemli olay gerçekleşti; kendisine Tony Ödülü’nü kazandıran «John Murray Anderson’s Almanac» adlı Broadway revüsündeki rolü ve Bizet’in Carmen operasının modern bir adaptasyonu olan «Carmen Jones» filmindeki rolü. 1954 yılını «Mark Twain And Other Folk Favorites»i çıkararak tamamladı.

1955’te çıkardığı albümü «Belafonte»yi takip eden «Calypso», ona ilk platinyum plağını kazandırdı ve billboard listelerinin bir numarasında tam 31 hafta kalmasını sağladı. Sırasıyla «Come Back Lisa», «Day-O» ve «Star-O» gibi her biri birer hit olmuş parçalar geldi. «An Evening with Belafonte» albümünden sonra 1957’de çıkardığı «Belafonte Sings of the Caribbean» ona «Kalipso Kralı» ve yılın en çok satan sanatçısı unvanlarını kazandırdı.

Billboard listelerin üst sıralarını zorlayan bu kadar çok albüm ve parçayla Avrupa kıtasına açılmaya karar veren Belafonte burada 30’lu yıllardaki efsanevi Afro-Amerikan jazz müzisyenlerinin elde ettiği başarının bir benzerini yakaladı. Aynı zamanda ülkesinde ise «Tonight with Belafonte» adlı televizyon programıyla Emmy ödülünü aldı. 58’de çıkardığı «Love is Gentle Thing» ve «Belafonte Sings the Blues» albümleriyle ve de özellikle «One For My Baby (And One For The Road)» parçasıyla popülaritesi tam üç yıl kalan «Harry Belafonte at Carnegie Hall» albümünü çıkardı.

1961 yılında «Jump Up Calypso» albümünü çıkardığı yıllarda stereo kayıtlar yeni yeni yapılmaya başlanıyordu. Aynı yıl Belafonte kendi adını taşıyan prodüksiyon firmasını kurdu. Her ne kadar sadık hayran kitlesi sayesinde Belafonte’nin albüm satışları gayet başarılı bir şekilde devam etse de gençliğin tam bir rock’nroll çılgınlığı içinde olduğu bu dönemde parçaları listelerde zamanla daha alt sıralarda gezinmeye başlamıştı. 1962 ve 63 yıllarında kendi prodüksiyon firmasının imzası bulunan üç tane LP çıkaran Belafonte bu albümlerde daha çok «By the Time I Get to Phoenix» ve «A Day in the Life of a Fool» gibi döneminin popüler parçalarını yeniden seslendirmeyi tercih etti.

60’lı yıllar boyunca Belafonte tam bir insan hakları elçisi ve savunucusu olarak hareket ediyor, televizyonlardaki tartışmalardaki en ateşli konuşmacı olarak sanatçı kişiliğinden daha fazla dikkat çekiyordu. 70’li yıllarda artık pek liste başarısı elde edemese de konser çalışmaları tüm görkemiyle devam ediyordu ve «Buck And The Preacher» ya da «Uptown Saturday Night» gibi filmlerdeki rolleriyle aktörlük kariyerine ağırlık veriyordu.

80’li yılların ortasında belki de bugüne kadar yapılmış en başarılı yardım organizasyonlarından biri olan, «USA For Africa»nın düzenlediği «We’re the World» kampanyasındaki unutulmaz şarkıyı seslendirenlerin arasındaydı. 90’lı yıllarda ise «UNICEF»in fahri elçilerinden olmuştu.

Sınıf ve ırk farkını kırabilmiş ender siyahi sanatçılardan biri olan Belafonte, bugün artık, popüler müzik alanında yaptığı çalışmalarla ve çeşitli hayır cemiyetleriyle kurduğu ilişkilerle Amerika’daki siyahların eşit haklar kazanmasına neredeyse Dr. Martin Luther King kadar etkili ve faydalı olmuş birisi olarak kabul edilmektedir. 


********************

 
LATİN MÜZİĞİ (Tarihçe)
 
 
Latin müziğinin başlangıç hareketi olarak; ‘1492’ Kristof Colomb’un Amerika’yı keşfettikten sonra, 1495’de Afrika’dan, Latin Amerika’ya köleler getirilmeye başlandı. Bunların arasında bulunan Afrikalı kölelerden bazıları Latin Amerika’ya getirilmezden önce İspanya’daydılar.
Daha sonra, Afrika ritim ve müzik stilleri karışım oluşturarak, İspanyol-Afrika müziğini meydana getirip sonra da bu müziği Karayiblere ulaştı rdılar. Hemen hemen göze çarpan özelliklerini Afrika’dan gelen etkilerle derlediklerinden çoğunluğu Afro-Karayib (Afro-Cuban) olarak karakterize edilebilir’diyen Enrique Maestre, Latin müziğinin bu uzun yolculuğunu günümüze kadar ulaşmasını kitabında anlatıyor.
Kitap başlarken Latin müziğine özgü macho, montuno, negrita, pregon, tumbao,sabrosa gibi kelimelerin açıklamalarından oluşan sözlük, Karayiblerin haritası ve Küba müzik stillerinin listesi bulunuyor. Daha sonra, salsa kraliçesi Celia Cruz’dan, Bossa Nova’nın yaratıcısı besteci Antonio Carlos Jabim’e, El Cuarta de Tula’nın bestecisi Luis Marquetti’den, timbal ve Mambo kralı diye tanı nan besteci-timbalci Tito Puente’ye kadar, pek çoğunun fotoğraflarıyla 128 sanatçının tanıtımı kitapta yer alıyor.
Devam eden sayfalarda, Latin müziğinde kullanılan enstrümanlar da fotoğraflarla açıklanıyor. Karayib yerlileri tarafından kullanılan marakas, daha önceleri Küba’da limanda gemi halatı yaparken jütlerin liflerini ayırtmakta kullanılan guiro, 1930’lu yıllara kadar yalnızca Afro-Cuban kökenli Santeria inancının özel seremonilerinde kullanılan Bata davulları, Arap müzisyenlerden miras alınıp İspanyollar tarafından Küba’ya getirilen Bongo gibi pek çok enstrümanın Latin müziğinde kullanımı ve kökenleri anlatılıyor.
KÖLELİĞİN DOĞURDUĞU MÜZİK

En yaygın Latin Amerika müzik stillerinin tarihçesini ise anlatmaya 1500’lerde İspanyol-İtalyan şarkı formunda olan Trova ile başlıyor. 1500’den 1800’e kadar uzanan yıllar arasında ise Bantu, Yoruba, Dahomey ve Kalabarlı köleler tarafından yapılan vurmalı çalgı müziği olan Musica Ritualstico, turistlerin daha kolay dans edebilmeleri için karmaşık Küba ritimlerini sadeleştirmek amacıyla Orestes ve İsrael ‘Cachao’ Lopez’in etkileriyle 1948 yılında Enrique Jorrin’in yarattığı chachacha, 1989’daAvrupa’da en çok satan müzik olan Lambada’nın tarihçeleri oluşumları ayrıntıları ile yer alıyor. Son yılların en popüler caz, bebop ve bir veya birden fazla Latin ritminin birleşmesinden meydana gelen Salsa’ya ise geniş yer veriliyor.
Kitabın yazarı Meastre, kitabın son bölümü olan çalışma kitabına giriş bölümünde ise; ’Küba müziğinin kökleri diğer kültürlerden farklı olarak kölelik, istibdat ve nadir olgular sonucu kaderin bir cilvesi olarak bir araya toplanmıştır. İdari teşkilatlardan ve uluslararası güç dengelerinden, sosyal koşullardan, açlıktan, öfkeden ve karmaşadan etkilenmiştir. Ancak müzik her zaman güçlüdür. Müzik hiçbir zaman baskı altına alınamamıştır ve kendi yolunda gider. Müzik bir tarih kitabıdır ve zamanın aynasıdır’ diyor.
Böylece, Latin Amerika’da 600’den fazla, Karayip’lerde 275’ten fazla ve Küba’da ise 100’den fazla ritim bulunuyor. Türk eşiyle birlikte İstanbul’da yaşayan, Maestre kitabında 89 tane Küba ritmini kimlerin yarattığını, perküsyonlarla nasıl çalındığını detayları ile anlatıyor.
Bu anlatımların yanı sıra detayları ile anlattığı ritimleri farklı enstrumanlarla nasıl çalınacağı ve notaları Latin müzik severlere kitabın son sayfalarında sunuluyor.
Kitabın içinde bir de DMS’in sponsorluğunda hazırlanan Latin perküsyonlarla, temel ritimlerin nası l çalınacağı Maestre tarafından çalı narak gösteriliyor.
Son yıllarda Ricky Martin, Shakira ve Afro Cuban All Stars grubundan İbrahim Ferre, Compay Segundo gibi sanatçılarla yüreklerimize ulaşan Latin müziği Enrique Maestre’nin kitabı ile de zihnimize yerleşiyor.
Müzisyen-Latin müzik tarihçisi Maestre, şimdilerde ikinci Latin müzik kitabını Latin Müzik hakkında daha fazla şey bilmek isteyenler için hazırlıyor.
(Derleme: Mehmet ÜNLÜ)
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol